Yazılım Dünyasında 2021 Trendleri
Bu çalışmayla beraber resmen gelenekselleşen “Yazılım Dünyasında Trendler” serisinin 2021 versiyonunu okuyorsunuz. (Serinin ilk yayını olan 2020 versiyonu şurada)
Bu sene alanında uzman 28 kişinin görüşlerini okuyacaksınız. Geçen sene olduğu gibi bu sene de içerikte çeşitliliği sağlamak için yazarlarımızdan sınırları oldukça geniş çizilmiş “serbest bir format” istedim. Kimi yazarlarımız tek bir uzmanlık alanında, kimileri dokundukları farklı alanlarda değerli görüşlerini paylaştı. Yine kimileri teknik konulara(dil, framework vs), kimileri daha soyut olan süreçlere, metodolojilere odaklandı. Elhasılı her biri kendi perspektifinden okurlara değer katacak öngörülerini, tavsiyelerini paylaştı.
Yine geçen sene olduğu gibi bu sene de yazılımla ilişkili farklı alanlarda uzmanların görüşünü aldık. Mesela Zeki Seskir’e kuantum bilgisayarları, Ayyüce Kızrak’a yapay zekayı, Turan Sert’e blokzinciri teknolojisini, Ziyahan Albeniz’e uygulama güvenliğini sordum.
Öngörüleri en çok etkileyen parametre doğal olarak pandemi oldu. Onun dışında serverless ve dolayısıyla bulut bilişim kavramları öne çıktı.
Rapora geçmeden önce bizlerle değerli görüşlerini paylaşan tüm yazarlarımıza(Akın Kaldıroğlu, Arda Çetinkaya, Ayyüce Kızrak, Büşra Yüksel Özcan, Candost Dağdeviren, Deniz İrgin, Erhan Yakut, Eser Özvataf, Fatih Hayrioğlu, Gencebay Demir, Gökhan Topçu, Görkem Çetin, Hüseyin Mert, Hüseyin Polat Yürük, Lemi Orhan Ergin, Murat Çorlu, Oğuz Kılıç, Oğuzhan Yılmaz, Onur Dayıbaşı, Ömer Selçuk Cihan, Serhat Can, Tarık Güney, Turan Sert, Seyfeddin Bassarac, Suat Köse, Süleyman Fazıl Yeşil, Zeki Seskir ve Ziyahan Albeniz), dokümanın PDF formatını hazırlayan Tarık Çayır’a ve özenle tüm metnin imla/noktalama kontrolünü yapan Ayşenur Burak ile Ahmed Şeref Güneysu’ya teşekkür ediyorum.
Not: Bu sene PDF versiyonun mobilde okunmasının güç olduğuna dair geri bildirimler nedeniyle bütün metni bu yazının devamına da ekledim. Keyifli okumalar.
Not: Yazarlar alfabetik olarak sıralanmıştır.
Kapak Fotoğrafı: https://unsplash.com/@ffstop
Tasarım: Tarık Çayır
Kürasyon: Muhammed Hilmi Koca
Editöryel Son Okuma: Ayşenur Burak, Ahmed Şeref Güneysu
Raporun PDF formatı:
Akın Kaldıroğlu
Agile Software Craftsman
Java, 1995 yılında çıktığında en temelde iki avantaja sahipti: Yepyeni bir teknoloji olarak Web ve C++’ın yarattığı usanmışlık. Java iki avantajı da iyi kullandı ve hem istemci hem de sunucu tarafında yetkin bir dil olarak hızlıca taraftar kazandı ve uzun süre rakipsiz olarak ilerledi.
Java’nın standartlar üzerine kurulu ve platformdan bağımsız tabiatı belki daha önemlisi bu iki özelliğinin hem Sun hem Oracle hem de OpenJDK ile titiz bir şekilde uygulanması, onu uzun vadede hem geliştiriciler hem de karar vericiler için güvenilir kıldı. Aslında Java en başından bu yana, hem dil hem de bunun sonucu olarak API seviyesinde ciddi değişiklikler içeren sürümler yaşadı: 1.2, 1.5 ve son olarak 1.8. Ama eski kodlar yeni sürümlerde problemsiz olarak çalışmaya devam etti.
İşler Java 1.8’den sonra değişti çünkü artık çok daha çevik bir sürüm yönetimi söz konusu. Artık yılda iki tane sürüm çıkıyor. Dolayısıyla dil daha hızlı değişiyor. Ama belli ki Java’nın geleceğine yön verenler, bazı dillerde görüldüğü gibi, özensiz bir şekilde dili özellik çöplüğüne çevirmekten kaçınıyorlar. Örneğin çok satırlı string ifadeleri gibi basit görünen bir özellikte bile “preview” sürecini işletiyorlar.
Java’dan bahsedildiğinde konunun onun ölümüne gelmesi çok sık olan bir şey. Açıkçası 2021 yılının Java’nın ölümüne giden yolda önemli olacağını sanmıyorum. Java, yukarıda da vurguladığım gibi farklı sahiplikler altında ama hemen her zaman sağlıklı gelişti. Geliştiricilerin ihtiyaçlarına cevap vermeyi, dilin yapısını ve geriye dönük uyumluluğu bozmadan, mümkün olan en iyi şekilde yapmaya özen gösterdi. Belki bundaki en önemli etmen, Java’nın ne tek kişinin, ne ufak bir grubun ne de tek bir kurumun liderliğinde geliştirilmesiydi. Sun’ın çok önceleri kurduğu, bireysel ve kurumsal katılıma açık, çok daha demokratik bir ortam olarak, Java Community Process (JCP) oldu bu etmen. Ama yine de örneğin 1.5’te “generics”lerde ya da 1.8’de arayüzlerde kaçınılmaz problemler -ya da tutarsızlıklar diyeyim- oluştu.
Yeni dillerin ortaya çıkmasıyla Java’nın sahip olduğu bazı mevzileri kaybetmesi ya da genel olarak popülaritesinin düşmesi kaçınılmazdı ve öyle de oldu. Ama yine de Java, sunucu tarafında, kurumsal uygulamalarda en önemli aday olmaya devam edecektir.
2021 yılında hem dil olarak Java’da ya da Java SE’de hem de kurumsal Java’da yani JEE’de, Java’yı önemli bir oyuncu olarak tutacak gelişmeler yaşamaya devam edeceğiz gibi görünüyor. 2021’de göreceğimiz 16 ve 17 nolu sürümlerde hayata geçmesi planlanan yenilikler, örneğin Valhalla, Loom, Panama, Amber, Graal projeleri ve detaylarına https://openjdk.java.net/projects/ adresinden ulaşılabilecek pek çok heyecan verici diğer projenin, hem Java’nın çehresini değiştireceğini hem de Java ve JVM’in kullanım imkanlarını artıracağını düşünüyorum.
JEE açısından 2021, büyük yeniliklerden ziyade Oracle’ın kucağından attığı Java EE’nin Jakarta adıyla kullanılmaya başlanmasına ve Apache ailesi, Spring, Hibernate gibi yaygın framework, bileşen ve ürünlerin, yeni çıkmış olan JEE 8’e uyum sağlama çabalarına şahitlik edecek gibi görünüyor. Umuyoruz ki Java EE’den Jakarta EE’ye geçişin sebep olduğu zaman kaybı, JEE’nin yeni sürümünün kabulünü ve sonrasındaki gelişimini negatif yönde etkilemez. Saf dilden çok daha geniş bir alan olan kurumsal dünyada yeni çıkan ihtiyaçlara yetişebilmek çok daha zor. Görünen o ki özellikle serverless/cloud, NoSQL, veri yoğun uygulamalar vb. yeni alanlarda JEE’nin kabul edilen bir standardı ortaya koyabilmesi, JEE’in geleceği açısından son derece önemli. Ama benim öngörüm JEE’nin hayatına daha çok standart koyucu olarak devam edeceği ve kurumsal uygulamaların büyük çoğunluğunun saf JEE yerine Spring gibi baştan sona (end-to-end) yaygın framework’ler yanında cloud, microservice vb. teknolojiler için daha taze çözümler olan, Micronauts ya da Quarkus vb. yeni nesil framework’ler üzerinde kurulacağı yönünde.
İletişim: akin@javaturk.org, akinkaldiroglu@selsoft.com.tr
Arda ÇETİNKAYA
Software Architect
2019 sonlarında, 2020’de yazılım ve IT teknolojileri ile ilgili bizi neler bekliyor diye kendimce bir şeyler karalamıştım. 2020 yılının getirdikleri ile bu tarz öngörülerin çok da anlamlı olmadığı düşünülebilir. Ama bazı yaşanmış tecrübelere dayanılarak belli öngörülere sahip olmak, karşılaşılabilecek (?) durumlara hazır olmak ve ilerisi için hedef oluşturmak için faydalı olabilir. Hem bundan dolayı hem de bir şekilde gelenek haline geldiği için yine 2021’de nelerle karşılaşabiliriz bir bakalım:
Son birkaç senedir sıcak gündem olan “Dijital Dönüşüm” yaklaşımı, 2020’nin şartları ile birçok sektör için zorunlu bir gündem oldu. Bu dönüşüm içerisinde olan ya da henüz başlamamış olanlar 2021’de yoğun bir şekilde bu konulara zaman ayıracak gibi. Hem iş modelleri, hem iş yapış yaklaşımları günümüz teknolojileri ile dijital dünyada yer alacak. Zaten son 4–5 senedir havalı sunumlar, videolar ile hayatımıza girmeye başlayan “Dijital Dönüşüm” artık daha büyük farkındalıklar ve gerçekler ile 2021’de de bizimle olmaya devam edecek. Yine biraz klişe bir öngörü olacak belki ama 2021’de makine öğrenmesi (Machine Learning-ML) birçok kişi için biraz daha sıcak bir konu olacak. Karşılaşılan belirsizlikleri çözümlemek ve daha anlamlı tahminlemeler yapabilmek için 2021’de daha çok dokunulacak bir konu olacak.
Bu iki sıcak konuyu çözümlemek adına zilyon tane teknolojik yaklaşım var. Hangilerine daha çok dokunulacak, bunu kestirmek çok zor ve belki anlamsız ama 2021 için kendi düşüncelerimi ve tecrübelerimi de paylaşmak isterim.
Bulut platformlarını 2021’de daha çok duyacağız. Fiyat açısından biraz yüksek olsa da buna rağmen Azure’un daha çok kişiye ulaşmaya devam edeceğini ve daha çok duyacağımızı düşünüyorum.
Büyük ağır “legacy” sistemlerin teknolojik dönüşümlerinde hep iş modeli kısmında bir tökezleme, “domain” modelleri ve aktivitelerini ayrıştırma kısmında sıkıntılar duydum bu yıl. Bunları çözümlemek adına “Domain Driven Design” herkesin “mutlaka” dokunacağı bir yaklaşım olmaya devam edecek sanki.
Mikro-servis yaklaşımlarının daha hızlı bir şekilde somut hale gelmesi adına “Serverless” teknolojilere bakış biraz daha artacak gibi. Lokal veri merkezlerinde de konumlandırılabilir olması da deneyimlemek için fırsat yaratacak diye düşünüyorum.
.NET, GO ve JavaScript yazılım teknolojileri avantajları ile tercih edilmeye devam edecek 2021’de de. WASM (WebAssembly) uygulamaları için birçok dilin interface’leri gelişecek ve WASM çözümleri 2021’de oluşmaya başlayacak gibi. Ayrıca Web standartları ve yeni API’larının 2021’de daha hızlı bir şekilde gün yüzüne çıkması ile WWW teknolojileri hareketlenebilir.
ML kavramlarına daha çok dokunulacağı için TensorFlow ve pyTorch’ı daha çok duymaya devam edeceğiz. Ama Mxnet, Keras gibi farklı “framework”ler de dikkat çekecek, hatta ML uygulama yöntemlerinin daha kolay gerçekleştirilmesi adına yeni “framework”’ler duyacağız diye umuyorum. ML geliştirmeleri biraz daha kolaylaşmalı. (Evet, evet lütfen 😊)
Çok yetkin olduğum konular değil ama bütün bu gelişmelerin üzerinde çalıştığı “işlemci” teknolojileri hakkında 2021’de değişik gelişmeler duyacağız gibime geliyor. ARM işlemcilerinin kullanımın artması, işlemcilerin hızlanması yazılım teknolojilerinin yeni oyun alanlarını oluşturabilir.
Bakalım bizi neler bekliyor, hep beraber göreceğiz :)
Ayyüce Kızrak
Artificial Intelligence Researcher
2020'de geleceğe dönüş!
Herkesin bitmesi konusunda sabırsızlık içinde olduğu ve bilinmezliğin bile daha rahatlatıcı olduğu düşünülen bir yıl oldu, 2020! Çok değil 80'li yılların sonuydu İnternet ile tanışmamız. Pandemi dolayısıyla yaşanan karantinalar, uzaktan çalışma, eğitim-öğretim ve sosyal etkinliklerin bile çevrim içi ortamlarda gerçekleşmeye başlamasına sebep oldu. Dijital dönüşüm, zorunlu bir şekilde hızlandı. Bu yıl yapay zekâ (YZ) çalışmalarının da hız kazandığı ve uygulamalardan günlük hayatta gözle görülür verim alındığı bir yıl olarak tarihe geçmiş olabilir. Gerek sağlık hizmetlerinde tanı-tedavi önerileri, ilaç keşfi gerekse salgının yayılımının kestirilmesi gibi konularda ilgi gördü. Tabii bir yandan çevrim içi hizmetlerin yaygınlaşması da sesli asistanlar, dijital sanat gibi alanlara da ilgiyi artırdı. Öte yandan veri mahremiyeti ve kişisel verilerin korunması konusu ülkemizde de yoğun şekilde gündeme geldi.
Makine öğrenmesi, yapay sinir ağları, robotik süreç otomasyonu, sohbet robotları, doğal dil işleme ve daha geniş YZ alanı gibi bilişsel teknolojiler neredeyse her sektörü dönüştürme potansiyeline sahip. Bu teknolojiler, insan-teknoloji etkileşimini kişiselleştirerek ve bağlamsallaştırarak, işletmelerin asgarî düzeyde insan müdahalesiyle veya hiç insan müdahalesi olmadan, doğal dil ve görüntü tabanlı bilgi ve hizmetler sağlamasına olanak tanıyor. Çevrim içi alışverişin tavan yaptığı bu yılda, kaçınız size tavsiye edilen reklam bağlantılarına tıklayarak alışveriş yaptınız?!
Bilişsel teknolojilere olan talep hızla artıyor! IDC’de 77,6 milyar ABD dolarına ulaşacağı tahmin ediliyor. Ancak bunların potansiyel faydalarına güven ve teknik etik hususları eşlik ediyor. Bilişsel teknolojilerin kullanımı konusunda şirketler şeffaf davranarak, müşteri güveni üzerindeki etkisini değerlendirerek ve proaktif olarak müşteriler üzerindeki etkilerini anlamaya ve güvenilir bir küresel marka olarak itibar oluşturmaya yardımcı olabilir.
Üstel zeka, günümüzün bilişsel yeteneklerini geliştirecek önemli bir unsur ve 2020 yılında üzerinde çok duruldu. Günümüzde YZ yaklaşımları, verilerdeki örüntüleri bulabilir, ancak bu modellerin özünde neyin var olup olmadığını yorumlayamaz. İnsan etkileşimi ve duygularının nüanslarını tanıma ve bunlara yanıt verme yeteneğinden yoksundur. Aynı zamanda çok dar kapsamlıdır. İnsan satranç ustasını yenebilir ancak yanan bir odadan kaçması gerektiğini anlayamaz!
Gelecek daha fazlasını vaat ediyor. Anlamsal ve sembolik anlayışla, makineler gerçek nedenselliği sahte korelasyondan çıkarabilirler. Profilleme, Google aramaları ya da çevirileri, İK hizmetleri gibi kullanım alanlarında karşımıza çıkan bu sahte korelasyonların oluşturduğu önyargı (bias), YZ teknolojilerinin uygulanması sırasında etik ve hukuki uygunsuzluklara sebep olan bir diğer unsurdur.
YZ, insan merkezli tasarım teknikleri ve şu anda sinir bilim araştırmalarında kullanılan teknolojileri insan ihtiyaçlarını daha iyi anlamak için birleştiren insan deneyimi platformları, bir kullanıcının duygusal durumunu ve arkasındaki bağlamı tanıyabilecek ve ardından uygun şekilde yanıt verebilecektir. Uzak bir hayal gibi mi duruyor? İnternet’in 80'lerin sonunda hayatımıza girdiğini hatırlatmak isterim.
Dijital deneyim, kurumsal dönüşümün kritik bir itici gücü olmaya devam ediyor ve aslında, Deloitte’nin 2018 küresel CIO anketine katılanların %64'ü, dijital teknolojilerin işlerini önümüzdeki üç yıl içinde etkileyeceğini söylüyordu. Veri yönetimi, veri yönetişimi ve destekleyici mimari, yalnızca YZ programları için kritik yapı taşları olmakla kalmamaktadır. Aynı zamanda kuruluşlar, veri depolama, mahremiyet ve kullanım yetkileri olan dinamik ve karmaşık bir düzenleyici ortamda çalışırken stratejik kaygılara sebep olan asırlık problemlere sahiptir. Ancak sorun günümüzde daha da zorlu hale geldi! Denenmiş ve doğrulanmış “durağan veriler” ve “kullanımdaki veriler” kavramları, veri akışı, sınıflandırma, depolama ve erişim araçlarıyla desteklenen “hareket halindeki veriler” ile birleştirilir. Güzel haberler yok değil: Bulut, çekirdek modernizasyon, bilişsel ve diğer teknolojiler, son derece karmaşık bir zorluğa yeni çözümler getiriyor. Veri analitiğindeki gelişmeler, bu yılki trendlerin çoğunun ilerlemesine yardımcı oldu. Örneğin, büyük miktarlarda veriyi verimli ve uygun maliyetli bir şekilde işleme ve entegre etme yeteneği, daha gelişmiş dijital ikiz teknolojisinin yaratılmasını teşvik etti. Ancak aynı zamanda, etik ve güvene odaklanmamıza yol açan bir güven eksikliği yarattı.
Etik ve güven sorunlarının üstesinden gelme konusunda YZ’nin yeri nedir?
İş dünyası ve toplum için 15 trilyon dolarlık dönüşümsel bir fırsat olsa bile, daha karmaşık hale geldikçe, algoritmik bir “kara kutu” kararları etrafımızı sarıyor. Aynı zamanda, açıklanabilirliği daha da kritik hale getiriyor.
AI Global yönetici direktörü Ashley Casovan, “Şeffaflık hayati derecede önemli hale geliyor” diyor: “İnsanların arkasındaki kaynakları ve verileri görmek isteyip istemedikleri gerçekten önemli değil. Şirketlerin şeffaf politikalara sahip olduğunu bilmek, doğru şeyi yaptıklarına dair daha fazla güven sağlıyor.” Örneğin, sohbet robotları insan kılığına girmek yerine, kendilerini birer akıllı asistan ya da benzer biçimde tanımlamalıdır.
Peki ya mevcut çalışanlar açısından bakıldığında durum nedir?
YZ ve diğer ileri teknolojiler konusundaki endişelerin çoğu, emeğin yerinden edilmesi korkusundan kaynaklanıyor. Etik bir perspektiften bakıldığında bu, iş liderlerine bir meydan okuma sayılır: işletmenin, çalışanların ve daha geniş topluluk ve toplumun çıkarlarının en iyi şekilde dengelenmesi. Gelişmiş teknoloji sistemlerinin kendi kendine yeterli olmaması nedeniyle daha karmaşık hale gelen bir görevdir. Örneğin, YZ bazı işlerin yerini alabilirken, genellikle özel beceriler ve eğitim gerektiren başka işler yaratır. Şirketler, teknolojinin gelecekte işlerini nasıl etkileyebileceği konusunda çalışanlara tavsiyelerde bulunarak güven inşa edebilir. Bu, rolleri gelişebilecek ve muhtemelen otomatik sistemlerle çalışacak olan kişilerin yeniden eğitilmesini içerebilir.
Gerçekliğin bulanıklaşması: Deepfake ve GPT-3
GPT-3, YZ modellerinin geliştirilmesinde yeni bir yol sağlayabilir gibi duruyor. Ancak GPT-3'ün etkisi NLP’nin ötesine geçebilir mi? Sadece doğal dil işlemede değil gerekirse kod yazmakta da başarılı ya da daha fazlası, ne dersiniz? Derin etkiye sahip YZ uygulamaları geliştirmek için yeni bir yol sunabilir. Bu konudaki 100+ uygulama örneğine buradan erişebilirsiniz. Bir makine, derin öğrenme kodu oluşturuyor, “mesleğimizi elimizden alacak” diyenler, “Yazılım öğren” diyenler! Selam olsun.
YZ teknolojinin sarsıcı örneklerinden biri de tartışmasız deepfake uygulamalarıdır. 2021 yılı için bir deepfake içeriğinin dünya nüfusunun büyük kısmını gerçek olduğuna inandıran ve salgın hastalık gibi kritik ve küresel bir konuda görüş bildiren güvenilir biri adına konuştuğu bir video ile yaşanabilecek krizi düşünmek bile korkunç!
YZ teknolojisinin gelişmesi ve uygulanış şekli ile hem siber hem de çevrim dışı suç, YZ uygulayıcıları için de bir odak alanıdır. Yine etik ve hukuki yaklaşımların ve tasarımda ve varsayılanda etik yaklaşımların YZ teknolojilerinin gelişiminde temel adım olduğunu anlayabilirsiniz. Tabii eğer hala şüpheniz varsa!
Yeni yılda “sosyal medya platformları, biyometriye dayalı artırılmış doğrulama da dahil olmak üzere yüksek kaliteli kimlik doğrulama uygulayarak Deepfakes’in üstesinden gelebilir” görüşü ortalarda gezse de kişisel ve biyometrik verilerin mahremiyetinin sağlanması konusunu da düşünmeden edemediğimiz günlerdeyiz.
Veri ve algoritmik mahremiyet için de YZ teknolojilerinden faydalanılmaktadır. Diferansiyel mahremiyet, federe öğrenme ve daha birçok yaklaşım ile çalışmaların da 2020 yılında artış gösterdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Geleceğe Dönüş
2020 yılı, tarihte dijital dönüşüm ve bu dönüşüme adaptasyonun zorunlu olarak hızlandığı bir dönüm noktası olarak anılacak. Sadece YZ teknolojilerinin gelişimi yönünden değil, ilişkili veri teknolojileri ve diğer bilişsel yaklaşımlar için de böyle olacak. Eğitim-öğretimi bir düşünün! Veri işleme ve YZ uygulamaları, bulut ve işlem kapasitesi bakımından öncü şirketlerin domine ettiği bir yıl olarak da anılacaktır. Yaşamak zorunda olduğumuz dijital dönüşümde veri işleyen şirketlere olan bağımlılık, bu şirketlerin veri toplama hızına ve dolayısıyla kişiselleştirilmiş hizmet ve satış politikaları geliştirmesine önemli katkı sağlamıştır. Bahsettiğim tartışmalar YZ ve ilişkili teknolojiler bağlamında düşünmemiz ve düzenlemeler yapmamız gereken hususlardır. Jetgiller çizgi filminde evin çocuğu derse çevrim içi mi katılıyordu ben mi yanlış hatırlıyorum?
2021’de görüşmek üzere.
Büşra Yüksel Özcan
Senior Software Developer
2020 yılı…
`2020` — sayısal olarak çok hoş görünen bir yıl idi (2–0–2–0). Başlamadan önce herkesin farklı düşüncesi, planı, hedefi vardı. Sanırım yıl içerisinde birçoğumuz, 2020 hedef ve beklentilerimizi değiştirdik. Hayatımıza bir virüs girdi ve tüm hayat dengemiz değişti. Normal olarak değerlendirip, günlük olarak yaptığımız, işe, okula, komşuya, kafeye gitmek gibi aktiviteler normal olmaktan çıktı ve bir lüks haline geldi. İnsanlar günlük aktivitelerini online platformlar üzerinden yapmaya başladılar.
Öğrenciler derslerini tabletler, bilgisayarlar karşısında dinlemeye başladılar.
Doktorlar (yasadığım ülkede), online hizmet vermeye başladılar.
Alışverişler, online yapılmaya başlandı.
Eğlence anlayışımız Netflix üzerinden dizi, film, belgesel izlemeye dönüştü.
Üniversiteler online eğitime geçti. `Zaten bu kadar online eğitim varken üniversite adı altında bir kurma ihtiyaç var mi?` tartışmaları aldı başını gitti.
Birçok işyeri küçülmeye gitmek durumunda kaldı ve birçok insan işsiz kaldı…
Yaşadığımız durumun daha birçok etkileri olduğu aşikâr…
Bu online surece en yaşlısından en gencine tüm nesiller ayak uydurmayı bir şekilde başardılar. Herkes için teknoloji, korkudan ziyade bir dosta dönüştü.
Peki IT için durum nasıldı?
IT çalışanları olarak; belki de en şanslı olan kesimdeydik. İşimizi evimize taşımamız, sadece 1 günümüzü aldı. Adapte olmamız da belki 1 haftamızı. Sonrasında tabi evden çalışmak, çocuk, ev işleri derken, dolduğumuz anlar da yaşadık. Ama yine de işsiz kalan insanları düşünüp halimize şükrettik.
Peki ya diğer meslek grupları;
- Öğretmenler, çocuklara ders sırasında şöyle bir oyun oynatmak istiyorum, az bir yazılım bilsem belki böyle basit bir oyun hazırlayabilirim dediler.
- Doktorlar, biraz yazılım bilmek iyi olurdu, hemen şu özelliği kendimce ekleyebilirdim WhatsApp’a dediler…
- Laboratuarlarda virüs inceleyen araştırmacılar, evet bir sürü veri topladık ama bunları doğru analiz etmek için az da olsa yazılım bilsek iyi olurdu diye düşündüler.
- İşsiz kalanlar ya da işinden memnun olmayanlar, IT’de iş ve ihtiyaç çok biraz yazılım öğrensem iş bulabilirim diye düşünmeye başladılar. Bu talebe karşı, çeşit çeşit bootcamp veren şirketler, topluluklar çıktı.
- İnsanlar hevesli, meraklı ve öğrenmeye açık ama nasıl bir yol takip edeceklerini bilememekten şikâyet edip, bir yol göstericiye ihtiyaç duymaya başladılar. Böylece mentör ihtiyacı arttı.
Sanırım önümüzdeki birkaç sene,
- Herkesin en az bir yabancı dil bilme gerekliliği gibi, en az bir programlama dili bilme gereği doğacak.
- Çalışma ortamları koca koca iş merkezlerinden, evlere ya da lokal çalışma istasyonlarına evrilecek. (Koca binalar ne olacak hep beraber göreceğiz.)
- Alışveriş merkezleri yerini, açık alanda buluşma yerlerine bırakacak. Açık havaya, alışveriş merkezinden daha çok ihtiyacımız olduğunu gördük.
- İnsanlar, şehirlerden, daha kırsal alanlara taşınmak isteyecek. Evden çalışma ile daha büyük ev ihtiyacı, çalışma odası ihtiyacı ortaya çıktı. Büyük şehirlerdeki küçük mekanlarda bu imkânı bulmak çok da mümkün olmadı. Bu nedenle kırsala göç ve doğa ile daha bütünleşik bir yaşam tercih edilecek.
- Uzaktan çalışma daha da artacak ve Türkiye’de yasarken yurt dışına iş yapma imkânı da artacak. Küçük, büyük şirketler yurtdışına daha çok `offshore` hizmeti vermeye başlayacaklar. Türkiye ve Türk şirketleri açısından bu bir avantaja çevrilebilir. Ayrıca yabancı dil bilmek daha da önem kazanacak.
- Gönüllülük esaslı eğitimler ve mentorlük ihtiyacı artacak ama bunun yanında bu bir sektör halinde para kazanılan bir dal olarak da gelişecek.
Candost Dağdeviren
Senior Software Engineer
Teknoloji sektöründe önümüzdeki beş yılı görmek çok zordur derdim önceden. 2020 yılıyla birlikte önümüzdeki bir yılı görmek bile zorlaştı. Pandemiyle birlikte yeniden şekillenen dünya düzeni yazılım tarafında farklı bir etki bıraktı. Operasyonel ve çevrim dışı ağırlıkta çalışan birçok şirket, varlıklarını ve çalışmalarını çevrim içi işlere taşıdılar. Bazı şirketler sektöre kapılarını kapattı. Ancak bazıları da hiç planlanmayan bir büyüme gösterdiler.
Yazılım tabanlı çalışan büyük şirketler dünya ekonomi pastasından büyük bir lokma alarak mevcut gelirlerini katbekat arttırdılar. Aynı zamanda bu şirketler, çalışanlarını “business class” uçuşlarla toplantıdan toplantıya taşımanın aslında o kadar da gerekli olmadığını gördü. 2020 kısaca remote çalışmanın yılı oldu. Bu da 2021 yılında yazılım dünyasında birçok değişikliğin öncüsü oldu.
Remote çalışma düzeni yeni olmasa da, büyük şirketlerin bu düzende çalışmaya yatırım yapmıyor oluşu bu sistemin önündeki büyük engellerdendi. Sadece büyük şirketler değil, birçok orta ölçekli şirket için de aynı durum geçerliydi. Yüz yüze bakarak, aynı ofiste her gün yan yana kahve içerek çalışan insanlar artık evden çalışınca şirketler de bu sürece mecburi ayak uydurmak zorunda kaldı. 2021 yılında bu zorunlu remote çalışma düzeninin birçok şirkete yeni pazarlar açacağını ve yeni işe alacakları insanları konum bazlı elemeyeceklerini düşünüyorum. Özellikle uluslararası firmalarda çalışmak isteyen insanlar da bundan en büyük faydayı sağlayacaklar. Pandeminin yavaşça sona ermesiyle dünya ekonomisinin tekrar canlanacağını ümit ederek, hem şirketlerin hem de çalışanların daha çok konumdan bağımsız çalışmalar yürüteceğini düşünüyorum.
Bütün remote çalışma düzeni yazılım sektöründe şiddetli bir gelişmeye de yol açtı. Günlük hayatta arkadaşlarımızla ve ailemizle ağırlıklı kullandığımız yazılı iletişim, artık iş yerlerimizin de tamamen bir parçası haline geldi. Bu geçiş döneminde birçok yazılı iletişim sorunu yaşandığını düşünsem de uzun vadede bunun etkilerinin çok daha olumlu sonuçlanacağını düşünüyorum.
2021'de hem devletlerden hem de şirketlerden daha fazla yatırım beklediğim diğer bir konu da kullanıcı veri mahremiyetinin geliştirilmesi. Apple’a savaş açan Epic Games ve Facebook, bu konuyu epey tetikledi. Apple’ın bu hamlelerinin etkilerinin 2021 yılında bize farklı sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. Çevrim içi kullanıcı sayılarının çok büyük bir şekilde arttığı bu yıldan sonra, yeni katılan bu kullanıcılar kendi verileri üzerinde daha fazla hâkimiyete sahip olmak isteyecekler. Hem Avrupa Birliği’nin GDPR’ı hem ABD’de yaşanan skandallar sonrasında kesilen cezalar ve gelen CCPA hem de Apple ve başka birçok şirketin kullanıcı veri mahremiyeti üzerinde hamleler yapması, kullanıcı verileriyle çalışan diğer şirketlerin, bu baskıyı kaldırabilmek için kendilerine yeni yöntemler geliştirmesini zorunlu kılacak. Yazımcılar olarak da bize geliştirdiğimiz sistemleri en başından bunlara uygun tasarlamak düşecek.
Bunun dışında ülkelerin COVID-19 verilerini anonim olarak paylaşmasındaki şeffaflık ve ülkeler arasındaki dayanışma, kullanıcı verileri konusunda ek adımlar atılmasına yardımcı olacaktır. 2021 yılında ülkelerin bugüne kadar (COVID-19'dan bağımsız olarak) topladıkları birçok veriyi ve hatta geliştirdikleri sistemleri ve araçları halka ve bilimsel araştırmalara açacağını düşünüyorum. Pandeminin verileri açık ve şeffaf bir şekilde paylaşmanın önemini çok net bir şekilde ülkelere gösterdiğine inanıyorum. Bu paylaşımcılık ülkeler çapında kalmayıp yazılım sektörüne de -farklı bir şekilde de olsa- yansıdı.
Pandemi etkisiyle eve kapanan ve evde kendine uğraş arayan insanlar, birer birer bildiklerini ve deneyimlerini başkalarıyla yazılı ya da görsel formatlarda paylaşmaya başladı. Ben bu paylaşımcılığın 2021 yılında yavaşça söneceğini düşünsem de sektördeki zihin yapısında gelişmeler yarattığını ve bunun da bir etkisinin olacağını yadsımak yanlış olacaktır.
2020 yılı çok zorlu bir mücadeleye sahne oldu ve 2021 yılından genel bir toparlanma bekliyorum. Yazılım sektörü ve çalışanları olarak bizi etkileyen ve temelden değiştirebilecek birçok şey yaşadık. 2021 yılından beklentilerimi çok yüksek tutmuyorum ve (sahibinin adını bilmediğim) ünlü bir anektodla sözlerimi sonlandırıyorum. “Çok şükür kötü günleri geride bıraktık. Şimdi sırada daha kötü günler var.”
Deniz İrgin
Director Of Engineering
Serverless uygulamaların her geçen gün daha da yaygınlaşacağını görüyorum. Giderek o alandaki kısıtlamalar azalmaya başladı ve Cloud Provider’ların istikrarlı bir şekilde o alana yatırım yaptığını görüyoruz.
Kubernetes’in Docker desteğini deprecated etmeye başlaması container teknolojileri açısından önemli. Docker’ın daha uzun bir süre bizlerle olacağını düşünüyorum ama container teknolojilerindealternatifler çoğalmaya başladı.
.NET 5'in çok fazla şeyi değiştireceğini düşünüyorum. Framework, Core karmaşasına son verildi. Her vaad ettiklerini yapamadılar ama 2021 Kasımda .NET 6'nın çıkmasıyla beraber Microsoft etkisinin yazılım dünyasına iyice yayılacağını düşünüyorum. Şu haliyle bile ASP .NET, Blazor, Xamarin gibi teknolojileri giderek yaygınlaşıyor ve uçtan uca bütün platformlarda geliştirme yapabilmemize olanak sağlıyor. Blazor ve Web Assembly konusu 2021'de olmasa bile giderek yaygınlaşacak ve front-end development dünyasında güçlü bir alternatif olacak diye düşünüyorum.
Pandemiyle beraber dünya, remote çalışmanın mümkün olduğunu öğrendi bence. Bu durum şirketlerin ve kişilerin ülke sınırlarının dışına çıkarak birbirlerine ulaşmalarını kolaylaştırdı. Özellikle Türkiye gibi döviz kurlarının arşa ulaştığı ülkelerde, şirketlerin kendi insan kaynakları tutmakta zorlanacaklarını düşünüyorum. Sektör maaşlar konusunda buna uyanmazsa son yıllarda yaşadığımız beyin göçü kaynaklı yazılımcı bulamama sorunumuzun katlanarak devam edeceğini düşünüyorum. Öte yandan tam tersi olarak artan ihtiyaçla beraber sektöre daha fazla insan da girebilir, emin değilim.
Erhan Yakut
Senior Software Architect
2020 yılı evlere kapandığımız ve her şeyi uzaktan başarmaya çalıştığımız bir yıl oldu. Bu olağanüstü durum doğal olarak yazılım trendlerini de etkiledi. Özellikle cloud kullanımının zirve yaptığı bu dönemde, bu yapılarda başarısını kanıtlamış bir dil olan Go programlama dili en ön sıralarda yerini aldı diyebiliriz.
Go’nun, oldukça hızlı ve sade bir dil olması, yüksek ağ trafiğindeki başarısı, Trendyol ve Hepsiburada gibi ülkemizin önde gelen alışveriş sitelerinin yanında Peak Games, Rollic Games ve Masomo gibi büyük başarılara imza atmış oyun firmaları tarafından da tercih edilmesini sağladı. Elbette bu tercih sadece ilgili firmaları değil, ülkemizdeki yazılımcı istihdamını da etkiledi. İş ilanlarında artık Go dili bilen yazılımcı arayışının ve Go projelerinin her sektörde ciddi bir şekilde arttığını görüyoruz. Bununla birlikte üniversitelerde yazılım alanında ilerlemek isteyen gençlerde Go merakının başladığı da görülmekte.
2021 yılı için öngörüde bulunmak gerekirse, ülkemizde yakın zamanda popülerliği yakalamış ve yükselen bir ivme ile devam eden Go dilinin daha da yaygınlaşacağını tahmin etmek zor değil. Bununla birlikte elbette her geçen gün yeni teknolojiler ortaya çıkmakta ve trendler hızlı bir şekilde değişmektedir. Mesela Rust dilinin de bir yükseliş sergilediğini ve bazı firmalar tarafından Go’ya alternatif olarak değerlendirildiğini görmekteyiz. JavaScript, hem backend hem frontend’de yaygın olarak kullanılmaya devam ediyor. C/C++, Go ve Rust gibi low-level dillerde yazılan kodların derlenip browser’da çalışmasına olanak sağlayan WebAssembly, kısa zamanda dikkatleri üzerine çekti ve üzerine projeler geliştirilmeye başlandı.
Bu aşamaya kadar hep programlama dillerinden bahsettim ancak unutmamak gerekir ki bu dillerin popülerliğini sağlayan, esasında o dillerle geliştirilen projelerdir. Bu açıdan yapay zeka ve makine öğrenmesi ile Python dili ön plana çıkmış ve birçok üniversitede ders olarak müfredata eklenmiştir. Tüm mobil platformlarda uygulama geliştirmeyi kolaylaştıran JavaScript framework’ü React, geniş bir kullanıcı kitlesi tarafından kullanılmaya başlandı. Desktop tarafında ise cross platform uygulama geliştirmeyi sağlayan JavaScript temelli Electron’un birçok büyük projede kullanıldığını görmekteyiz.
Teknolojinin çok hızlı ilerlediği ve programlama dillerinin birbirleriyle kıyasıya yarış halinde olduğu bu dönemde, yazılım geliştirmeye yeni başlayanlar tarafından sorulan “hangi dili seçmeliyim?” sorusu daha da zor cevaplanır hale geldi. Sebebi ise her dilin kendi alanında çok başarılı olması. Bu nedenle önemli olanın programlama dili değil, geliştirilecek projeler olduğunu her ortamda vurgulamamız gerekiyor. Deyim yerindeyse önce geliştirilecek projeyi/ürünü seçmek, ardından ona uygun dili seçmek çok daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Sözlerime burada son verirken 2021 yılının ülkemize sağlık, refah ve mutluluk ile birlikte yazılım alanında global ve büyük başarılar getirmesini dilerim. Sağlıcakla kalın.
Eser Özvataf
Project Coordinator
2021 itibariyle belki de trendlerin, göstergelerin ve yol haritalarının bize kılavuz olamayacağı verilerden yapılacak çıkarımların da öngörülemez şartlar nedeniyle isabet oranının oldukça azaldığı bir dönem yaşıyoruz. Etken malum: pandemi şartları.
Yazıyı kaleme almaya başladığımda aklımda bu sene hakkında maalesef net bir tablo oluşmuyordu. Bu nedenle bir yöntem geliştirip ihtiyaçlar ve durum üzerinden gitmeye karar verdim. Böylece birkaç konu hakkında oluşturabilecekleri potansiyel durumlar üzerinden yorumlama şansımız olacaktı.
Dijital Dönüşüm’den Dijital Evrim’e
Dijital dönüşüm belki de son 5 senedir kurumların hem talep ettikleri hem de çokça konuştukları bir akımdı. Daha çok verim arttırmak, kârlılık, hızlı hareket etme odaklı yararlarla benimsenmiş bir kavram olarak kurumlar yavaş yavaş adapte oluyor, ekibini eğitiyor ve bir “dönüşüm” geçirmeyi planlıyorlardı.
Ancak içinde bulunduğumuz pandemi gerçekliği ile birlikte, adapte olanların “daha verimli, daha kârlı, daha hızlı olmasını sağlayacak” dijital dönüşüm kavramı, artık adapte olamayanların iş yapamaz hale gelmelerine neden olacak bir kimliğe büründü.
Bugün dijital enstrümanların dahil edilmediği iş süreçlerine sahip, planlama ve projelendirmeleri dinamizme adapte olamayan, herkesin evinde olduğu süreçte uzaktan çalışma düzeninde iş gücü kaybına uğramış her kurum, sürdürülebilirlik konusunda endişeler yaşıyor.
Yine dönüşümün hızlanmadığı, iş süreçlerinin revize edilmediği, ekibin adapte olamadığı, bürokrasiye saplanmış kurumların bu “evrim”in acımasız şartları karşısında yarın yaşamlarını sürdürmeleri pek mümkün görünmüyor.
2021 bu anlamda yatırım yapabilecek kurumlar için dijital dönüşümün hızlandığı, eksiklerin giderilmeye çalışılacağı bir yıl olacak.
Bulut, DevOps ve Regulasyonlar
İnternet kullanıcısının ve kullanımının artması, mevcut kullanıcıların da bilgi sistemlerinin ve teknolojilerinin sağladığı servis çeşitliliğine adapte olması yazılım sektörünü büyüten bir etken. Büyüyen sistemlere doğru orantılı olarak işlem hacimleri artmakta ve bu işlemleri karşılamak için doğru konumlanmak durumundayız.
Sağlıklı çalışan, 7/24 yanıt veren, mühendisliğe uygun sistemleri örebilmek için yalnızca iş mantığını çalışan koda aktarmak değil, aynı zamanda sanayideki üretim bantları gibi tüm birimlerin belirli ölçütlere odaklanarak hizalandığı bir kültürü ve yapıyı inşa etmek de gerekiyor. DevOps, bu ülkünün ismi.
Bulut sistemleri DevOps hedefiyle yola çıkarken oluşabilecek efor ve bakım maliyetlerinin ciddi bir kısmını ekiplerin üzerlerinden alabiliyor ve tanımlı amaçlara ulaşmak için hızlandırıcı görevi görüyorlar. Bu sayede kurumlar hem bünyesindeki DevOps yetkinliğine sahip çalışan sayılarını hem de aldıkları bulut hizmetleriyle günümüzün ihtiyaçlarını yakalama peşindeler. Bu trend şu anda yükselişte, henüz organizasyonların DevOps’a olan ihtiyaçları marjinal faydasına ulaşmış değil.
Diğer taraftan ilk paragrafta belirttiğim üzere büyüyen sistemlerle birlikte sistemlere katılan kişi sayısı ve kişi bilgisi sayısı arttıkça, bir kavramın daha varlığını daha net hissetmeye başlıyoruz. Yasal ve resmi ortaya çıkan birçok konuyu da çözümlemek adına regulasyonlar hayatımıza girmiş oluyor.
Özellikle son senelerde hayatımıza giren KVKK ile birlikte, kullanıcı verilerinin tutulmasının sınırları karmaşıklaşmış, bilhassa ekipleri ileri taşıyan hizmetleri sağlayan bulut sağlayıcıların çoğunluğunun yurtdışında hizmet vermesiyle, durum belirli sıkıntılara gebe haline gelmişti.
Ülkemizde henüz büyük kurumlara hizmet verdiğini gözlemlediğim Bulutistan gibi girişimler olsa da, özellikle bulut hizmeti sağlayıcıları hybrid cloud gibi çözümlerini arttırmaya başladılar.Bu yıl hybrid cloud çözümleri konusunda ama yasal kanattan, ama hizmet sağlayıcı tarafından daha da somut gelişmeler olduğu takdirde firmaların gündemlerinden bir tanesinin bu olacağı kanaatindeyim.
Son olarak KVKK’dan bahsetmişken, 2020'nin sonlarında hayatımıza giren İYS’den de bahsetmek gerekecek. İYS’nin 2021'in gündemlerinden biri olacağı kanaatindeyim.
Fatih Hayrioğlu
Technical Lead
- Hiç kimsenin beklemediği pandemi ve getirdiği süreç çalışma hayatımızı değiştirdi. Bu durumdan 2021’de tamamen kurtulur muyuz bilemiyorum ama çalışma hayatımızda bıraktığı etkilerin devam edeceğini düşünüyorum. Şirketler için evden çalışma artık ciddi bir seçenek olarak kalacaktır.
- CSS kısmında beklediğim gelişmelerden bir tanesi, medya sorgularını daha aza indiren çözümler çıkmasıydı. Benim buradaki beklentim grid üzerindendi. Burada clamp() fonksiyonu gibi bir çözümü hiç beklemiyordum ancak gayet başarılı bir şekilde medya sorgularımızı azalttı.
- Resim formatlarında 2020’de gelen avif formatı sürpriz oldu. 2021’de tarayıcı desteğinin artmasıyla kullanımının artacağını düşünüyorum.
- Grid’e gelen subgrid ve masonry seçenekleri grid’in elini kuvvetlendirirken, flex’e grid’den tanıdığımız gap desteğinin gelmesi de güzel hareket oldu. Grid’e yeni gelen özelliklerin tarayıcı desteğinin genişleyeceğini düşünüyorum. CSS ile sayfa planlamanın tek çözümü olarak grid, yerini sağlamlaştıracaktır.
- PWA hakkında güzel gelişmeler olsun dileğim olmasına karşın Apple’ın buradaki takoz görevi devam edecektir. 2021’de bu konuda çok bir beklentim yok.
- Daha fazla karanlık mod göreceğiz.
- JavaScript tarafında React ve React Native’in yerini koruyarak büyüyeceğini düşünüyorum.
Gencebay Demir
Head Of Software Development
Belki de bir daha ofislerine dönmeyecek olan yüzlerce teknoloji şirketi ve girişimin, dijital içerik üreticilerinin özetle bilgisayar ve teknoloji ile ilişkili sektörlerin, pandemi öncesi ve sonrası olarak hatırlayacağımız bir dönüm noktasını geride bırakarak 2021’e merhaba diyeceğini söylemek pek de iddialı bir giriş cümlesi olmayacaktır.
Düne kadar açık ofislerin, rutin mesailer ile alışılagelmiş yüz yüze toplantıların norm haline getirildiği düzenden bir çırpıda evlerimizin ve yazlık uğraklarımızın çalışma noktalarımıza dönüşmesine şahit olduk. Teknoloji dünyasının kalbinin attığı bölgeler bir anda sessizliğe bürünüp birçok şirket alışık olduğu düzenin dışına çıkarak yeni çalışma yöntemleri ve şartlarına uyum sağlamak durumunda kaldı.
Teknik kabiliyetlere olan ihtiyacın artmasının yanı sıra birazdan ele alacağımız konu başlıklarına 2021 yılı için ayrı bir parantez açmamız gerektiği kanaatindeyim. Coğrafi sınırları, ofis ve yerleşke düzenini göz ardı eden bu yeni dönemde, genleri uzaktan çalışma prensip ve gereksinimleriyle en fazla örtüşen mesleğin ferdi olmak da büyük bir şans olsa gerek. Tam bu noktada özellikle tasarım, içerik üretimi, dijital dönüşüm, programlama ve yazılımın çeşitli alanlarında kariyer hedefi olanların bu konuya dikkat etmelerinin ve kendilerini bu değişime hazırlamalarının yerinde bir eylem olacağını söyleyebilirim. Yazılım ve teknolojide kaliteli kod, ürün ve altyapı kadar iletişim yeteneği güçlü sosyal ekiplerin Zoom, Slack, Teams vb. araçlar ile işbirlikçi ve uyumlu forma kavuşmaları bir organizasyon için bu dönemin en büyük kazanımı olsa gerek.
2021 ve sonrasında bana göre en fazla gelişim gösterecek teknoloji ve yatırım alanlarından biri “İletişim Altyapıları” olacak. Uydu ağları, 5G, yüksek hızda İnternet ve “Streaming” servislerinin uçtan uca tüm hizmetleri evlerimize kadar ulaştırma yarışında olacaklarını düşünüyorum. Eğitimler, toplantılar ve sanal etkinliklerin yanı sıra medya, eğlence, tiyatro ve sinema gibi kültürel alanlarda da artırılmış gerçeklik öğelerinin daha fazla kullanıldığını görebiliriz. Belki de ailece evimizden bir tiyatro sahnesine konuk olacağız, kim bilir?
2020 yılında dünya genelinde tüm insanlığın sağlığını tehdit eden gelişmelere hazırlıksız yakalanmış olsak da 2021 yılında sağlık sektöründe çeşitli alanlarda büyük şirketlerden yatırım ve ürün hareketliliğinin artacağı yönünde iyimserim. İnsanların evlerinde kan, şeker ve çeşitli testleri kolaylıkla yapabilecekleri kitlerin ve araçların günümüz teknolojisiyle üretilmesinin ve uygun yazılımlar aracılığıyla kritik değerlerin ülke sağlık ağına ulaştırılmasının mümkün olacağını düşünüyorum.
Çeviklikten taviz vermeyen, otomasyondan maksimum seviyede faydalanan, proaktif ve kaynaklarını en iyi şekilde kullanan organizasyonların “Veri Merkezli (Data Centric)” ürün ve geliştirme stratejilerinin 2021 yılında daha da önem kazanacağı kanaatindeyim. Bunların yanı sıra yeni yıl için yazılım ve geliştirme süreçleriyle ilgili beklentilerimi ise şöyle sıralayabilirim:
- Programlama dilleri arasında JavaScript & TypeScript ve Python’ın daha da yaygınlaşacağı,
- Kod olarak altyapı ve bulut uyumlu mimarilerin standartlarının gelişeceği,
- Otomasyon (CI / CD) ve bulut hizmetlerinde çeşitlilik ve rekabet artarken otomasyon tarafına “Makine Öğrenmesi”’nin dahil olacağı,
- Verinin daha da kıymetleneceği,
- “Cross Platform” çözümlerin gelişip çeşitleneceği,
- Açık Kaynak Kod ve GitHub’ın geliştirici ekosistemine yeni vizyonlar katarak büyüyeceği,
- “Pair Programming” araç ve yöntemlerinin gelişeceği
yönünde tahminlerde bulunarak yazımı sonlandırıyor, hepimize sağlık, sıhhat ve afiyet ile gönlümüzce geçecek hayırlı bir sene diliyorum.
Gökhan Topçu
Software Development Consultant
İnsanoğlu, pozitivizm dalgasına kapılıp bindiği teknoloji tahtasıyla sörf yapmaya başladığı günden beri doğa üzerinde hâkimiyet kurma iddiasında. Bilim ve onun pratiği olan teknolojinin hızlı ilerleyişi çağın ruhunu inşa ederek, büyük küresel felaketleri yaşamamış bizim gibi nesillerin de bu konudaki inancını perçinlemişti. COVID-19, bu anlamda pek çok ezberimizi bozdu, bildiğimiz veya güvendiğimiz şeyleri sorgulamamıza vesile oldu. Gerek bozulan ezberler, gerek salgının dayattığı zorunluluklar etkilerini uzun dönemde göreceğimiz bir değişim dalgası başlattı. 2021 yılı bu anlamda pek çok gelişmeye ev sahibi olmaya müsait. Yine de ben bu yayına katkı sunan diğer arkadaşların bu perspektifi değerlendireceğini düşünerek odağı daha genel tutarak sadece yazılım değil sosyo-ekonomik duruma bağımlı (correlative) biçimlenen teknolojiyi kapsayacak şekilde bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışacağım.
İlk olarak geçen yıla referansla her şeyin cloud’da olduğu bir gelecek ve beraberinde gelecek olan gizlilik (privacy) tartışmalarında yeni bir döneme geçeceğimiz kanaatindeyim. ABD’de yönetimin değişmesiyle birlikte Big Tech (Google, Facebook, Microsoft, Apple, Amazon vs.) özelinde tekelleşme konusunun daha yoğun biçimde gündeme gelmesi, bu şirketlerin bölünmesine yol açabilecek kadar derin bir sürece gebe. Böyle bir bölünme henüz ufukta görünmese de, gerçekleştiği durumda tekelin kırılmasının yaratacağı -kısmen- eşitlikçi ortam her alanda pek çok girişime alan açmaya müsait. Özellikle ürün geliştirmesi yapanların böyle bir olasılığı ve alacakları aksiyonları bir yedek plan olarak göz önünde tutması faydalı olacaktır. Ayrıca bu gündem tartışıldıkça kamuoyunda bu alanda bir farkındalık oluşacak ve doğacak tepkisellik, veri işleme ve privacy konusunu ön plana çıkartan (Apple gibi) şirketler için yeni bir fırsat kapısı aralayacaktır.
Modern işlemcilerin dikey olarak -yeterince- hızlanamayışı, aynı işlemcinin farklı görevler için ortak kullanılıyor oluşunun yarattığı tıkanıklık bir süredir tartışma konusuydu. Apple’ın M1 chip’ine sahip bilgisayarları tanıtmasıyla, geçen yıl da bahsettiğim “donanım mimarisi değişiklikleri ve bunun yazılım üzerindeki olası etkileri” konusunun ne yöne gideceği biraz daha belirginleşti. Bu yıl (ve sonraki yıllarda), tıpkı GPU’lar gibi belirli görevler için (sinyal işleme, ML model training vb.) özelleşmiş işlemcilerin ve tıpkı Apple’ın M1 ile yaptığı gibi bunların bütünleştirilmesiyle oluşturulmuş chip’lerin getireceği değişimlerin gündemimizi daha çok meşgul edeceğini düşünüyorum. Yakın gelecekte tıpkı oyun konsolları gibi belirli görevler için özelleşmiş bilgisayarlar daha görünür olmaya başlayacaktır. Keza yüksek derecede paralelizm gerektiren sunucu ortamları için geliştirilen çok çekirdekli işlemciler de bu yönde atılan bir adım. Düşük güç tüketimi ile yüksek performans üretebilen RISC mimarisi yönündeki değişimin IOT cihazları için de önemli bir fırsat olduğu kanaatindeyim. Bu dönüşümün yazılım alanındaki etkileri her ne kadar büyük ölçüde abstract edilecek olsa da bütünleşik chip’lerle yapılan sistemlerdeki değişiklerin yazılım geliştirmeye dair bildiğimiz ve uyguladığımız bazı paradigmaları temelden sarsabileceğini düşünüyorum. Daha açık ifade etmek gerekirse Apple’ın M1 chip’indeki bazı yaklaşımlar (bütünleşik memory, yüksek cache, weak ordering vs.) bildiğimiz ve üzerine çeşitli paradigmalar geliştirdiğimiz memory access pattern’larını veya concurrency pratiklerini yeniden sorgulamamıza ve alternatiflerini üretmemize neden olabilir.
Bu yüzyılda ivme kazanan dijital dönüşüm ilk etapta iş hayatındaki pratikleri hedeflemekteydi. Ticarete konu olan süreçler dijitalleştirilerek gerek üretimde verimlilik, gerekse mal ve hizmetlerin satışının kolaylaştırılması amaçlandı. Ancak özellikle son 10 yılda sosyal medyanın kalıcı biçimde hayatlarımıza yerleşmesi ile sosyal hayatın dijitalleşmesi ön plana çıkmaya başladı. İnsanın “sosyal bir hayvan” olmasından referansla bu perspektif her türlü teknolojik çözüme gitgide daha fazla entegre olmaya başladı. COVID-19 salgınının eve kapattığı milyonlar, seyahat edemeyen insanlar, tıkanan turizm sektörü, normalleşen uzaktan çalışma gibi zoraki koşullar, sosyal hayatın sanallaşması yönündeki momentumu artırabilecek büyük bir potansiyele sahip. Bu bağlamda multiplayer oyunlar, ağ ve altyapı teknolojileri, sanal gerçeklik, farklı sosyalleşme imkânları sunan platformlar vb. için geliştirilecek teknoloji ve uygulamalar bu yıl daha da öne çıkmaya aday.
Görkem Çetin
Cofounder
Ben konuya pandemi özelinde yaklaşmak istiyorum. 2020'nin başından itibaren pandemi hemen her kesimin iş yapış şeklini değiştirdi ve buna yazılım ekipleri de dahil oldu.
Pek çok kurum uzaktan çalışma nedir bilmezken bir anda hedefler önümüzdeki 2 sene boyunca uzaktan çalışma yöntemlerinin de içinde olduğu planlara aktarılmaya başlandı.
Bu kapsamda aşağıdaki konuların hayatımıza daha çok gireceğini düşünüyorum.
1. Özellikle cross-functional ekiplerin oluşumu, önemi ve devamlılığı hızlanarak artacak.
2. Eğitim, yönetim, İK süreçleri, kültür, eğlenme, iletişim ve ekipçe her türlü yüz yüze yaptığımız aktiviteler sanal ortama taşınacak ve bu konuda faaliyet gösteren SaaS firmalarının sayısı da hızla artacak.
3. Ekiplerin tamamen uzaktan çalışmalarına olanak sağlayan ve ortak çalışmaya dayalı ürünler, en geleneksel kurumlarda bile standartlaşmaya başlayacak.
4. Firmalar yazılım geliştirme ekiplerinin iç motivasyonunu artırıcı her türlü faaliyete hiç olmadığı kadar yeşil ışık yakacaklar.
5. Yine benzer -ileriyi düşünen- kurumlar pandemi nedeniyle iş yapış şekillerindeki olası yavaşlama ve süreçteki verimsizlik noktalarını görüp 2021'de bunları düzeltme yoluna gidecekler.
Hüseyin Mert
General Manager
Yazılım, dünyayı yemeye devam ediyor. Dünya da insanları 2 senedir yiyor. 2021’de neler olacak neler.
Kimsenin tahmininin tutma oranını bile söyleyemediği zor zamanlardan geçiyoruz. Yeni akım olarak kod yazmadan bir şeyler yapılabildiğini konuşuyoruz.
İnsanın kendine “mikro business” üretmesini sağlayan girişimlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bir ölçüt olarak bu tür araçlardan çıkan girişimlerin gelir kazandırır hâle gelip gelmediğini, hatta ne kadar süre yaşadığını merak ediyorum.
Yazılım dünyasındaki hype severler ise “no-code” ile girişim üreten girişimlere atladı bile.
Gerçek dünyadaki girişimciler dijitalleşme/no-code/endüstri 5.17 deyince Instagram ve paket servise kendini güncellediler. Pandemi sürecindeki yapması gereken yatırımı külfetsiz çözen esnafımızı tebrik ediyorum; yani dönerciler, boncuk satanlar, marangozlar, paket servisçiler, et dövenler..
Bütün ticaret ile uğraşanların küçülen ekonomideki en önemli hamlesi masrafları kısmaktır. Bu yüzden ilk olarak masraf listesi çıkartıp nelerden vazgeçebiliriz dediler. Tüketiciler gibi tüccarlar da SaaS ürünlerde ciddi fayda/tasarruf sağlamayan her şeyden vazgeçtiler.
Klasik bir sorun bulup onu çözen yazılımlardan ziyade, bir fayda/tasarruf sağlayan ürünlerin başarılı olacağını düşünüyorum. Mikro business ve XaaS hayatımızda daha çok olacak.
Yazılım mimarilerinde ise her ne kadar teknoloji tarafında inanılmaz çok seçeneğin olduğu zamanlarda olsak da daha kolay yönetilebilir daha az maliyet çıkartan mimari ve dillerin tercih edileceğini düşünüyorum. Cloud Run veya Lambda gibi servislerin $ ile ödendiği sürece üstte belirttiğim masraf kalemlerinde dikkat çekmeye devam edeceklerini düşünüyorum. Ayrıca “Bunu TR’deki sunucuda çalıştırsak olmaz mı?” Sorusuna her zaman evet diye cevap verilebilir olması gerekiyor.
Yazılımcı evrenimizde şöyle bir eğilim var: Kendi dikeyinde değil de daha genele hitap eden bir dil oluşturulup bu sayede influencer olmaya çalışılıyor. Twitter’da attığı tweet’in yürümesinden mutlu olan, YouTube kanalındaki abone sayısının 1k olması için takip etseniz n’olur sanki diyenleri daha sık görmeye başladım. Henüz Instagram veya TikTok’ta varlık gösterebilen bir meslektaşıma rastlayamadım.
Uzaklarda bir yerlerde kesin bir şeyler oluyor ama biz farkında değiliz.
Pandemi++;
Hüseyin Polat Yürük
VP of Engineering
Remote working, 2021 yılında da yükselen trendler arasında yer alacak. Özellikle pandemi ile daha önce bu konuya mesafeli duran şirketler bile pandeminin getirdiği mecburiyetle birlikte remote kültürünü yakından tanıma fırsatını yakaladılar. Google, Facebook, Twitter gibi büyük şirketlerin çalışanlarına sunduğu “forever remote” opsiyonu 2021 yılında birçok şirket tarafından benimsenip uygulanacak. Bu kültüre adapte olmanın getirdiği sonuçlardan biri de şirketlerin maaş politikalarında yaptığı değişiklikler. Reddit, Gumroad gibi şirketler 2020 yılının sonlarına doğru lokasyondan bağımsız bir maaş politikası izleyeceklerini açıkladılar. Yeni yılla beraber çalışanların refahını üst düzeyde tutmak için buna benzer hamlelerin daha da artacağını düşünüyorum. Şirketlerin birer birer remote kültürüne adapte olmaları bu marketteki rekabetin de artmasına neden olacak. Remote çalışanlara ve şirketlere özel araçlar geliştiren SAAS girişimleri de aynı oranda artacak.
CI/CD süreçleri önemini korumaya devam edecektir. Yazılımda çıkan bug’ların ne kadar çabuk fix’lenip production’a alındığı, müşteriden gelen yeni feature taleplerinin “commit”’ten “production”’a ne kadar sürede geçtiği gibi metrikler şirketlerin başarılarını ve development hızlarını ölçme de yine büyük rol oynayacaktır. Kaliteyi bozmadan müşteri taleplerine hızlı cevap verebilen, değişime hızlı ayak uyduran şirketler, diğerlerine göre daha başarılı bir konuma geleceklerdir. Bu süreçlerde önemli rol üstlenen “DevOps” kavramı, şirketlerce yatırım yapılan başlıca konulardan biri olacaktır.
Şüphesiz ki yapay zeka, ekonomiyi ve teknolojiyi şekillendirmeye 2021 yılında da devam edecek. GPT-3 gibi teknolojiler olgunlaşıp ticari yazılımların geliştirilme süreçlerine dahil olacaklardır. GPT-3'ün yarattığı dalgayı hepimiz hatırlıyoruzdur. Buna benzer yapay zeka algoritmaları ve modellerinin yapabildikleri ve potansiyelleri bizleri daha da şaşırtacak.
Yapay zeka gibi yükselen bir diğer teknoloji kolu da “No code ve low code” çözümleri. 2020 yılında bu markete yönelik geliştirilen araçlar epeyce artmıştı. 2021 yılında da bu market yine “hot” marketlerden biri olacaktır. Şirketler kendi içlerinde kullanacakları yazılımları geliştirmek için low code ve no code çözümleri sunan SAAS’ları tercih edeceklerdir. Retool gibi SAAS platformlarının sunduğu çözümlere benzer çözümler marketteki rekabetin artmasına neden olacaktır. No code-low code pazarında daha çok belli spesifik işleri çözen Carrd.co ve Webflow gibi website builder araçları zaten mevcuttu. Bildiğimiz ilk no code çözümlerinden olan Excel gibi yazılımlar, Airtable ve Google gibi şirketler tarafından offline ortamdan online ortama taşındılar. Cloud teknolojileri, client-server taraflı çalışabilen JavaScript çözümleri ve Webassembly ile uygulamaların online ortama port edilme trendinin yeni yılda da devam edeceği görüşündeyim. No code-low code marketi öyle büyük bir market ki dev teknoloji şirketlerinin de bu markete olan iştahları giderek artıyor. 2020 yılında Amazon’un sunduğu Honeycode, Google’ın Airtable’a rakip olarak geliştirdiği Google Table, Microsoft’un Power Apps platformu bu marketin yeni yılla beraber hem dev şirketler hem de yeni startup’larla birlikte daha da talep göreceğini gösteriyor. Sunulan çözümler yazılım geliştirme alışkanlıklarımızı da etkileyecektir. Daha karmaşık yazılımlar için kod yazmaya devam edeceğiz fakat nispeten daha basit yazılımları geliştirmek için no code-low code platformlarını tercih edeceğiz gibi görünüyor.
2020 yılında gördüğümüz trendlerden bir diğeri de yazılımcıların tam zamanlı işlerini bırakıp kendi fikirlerini geliştirmeleri veya tam zamanlı işlerinin yanında bir yan proje geliştirerek gelir elde etme çabalarıydı. Bu trend yeni yılla birlikte de artarak devam edecektir. Klasik startup şirketlerinden daha farklı olarak “mikro startup” veya “one man business” denilen tek kişilik veya birkaç arkadaşla birlikte kurulan, spesifik amaca yönelik yazılımlar geliştirerek gelir elde etme, teknoloji sektöründeki birçok kişinin aklını çelmeye devam edecek. Bir startup olarak yola çıkmak yerine freelancer olarak Fiverr ve Upwork gibi platformlar üzerinden gelir sağlama yine birçok yazılımcının öncelikleri arasında olacak.
Son olarak da (daha çok bir temenni olarak) yeni yılla birlikte open source yazılım geliştiricilerin emekleri herkes tarafından daha da anlamlı bir hale gelecektir. Open source yazılımlarını alıp sadece kullanmak yerine geliştiricilerine bağışta bulunarak emeklerini destekleme bilincinin artacağını düşünüyor ve diliyorum.
Lemi Orhan Ergin
Software Crafter
2020 yılı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık ve ekonomik alanlarda buhranlı geçti. Bu süre zarfında hiç tahmin edilemeyecek alanlarda yeni yükselen trendler boy gösterdi. Bu dönemde ortaya çıkan bazı değişimlerin etkilerini büyüyerek ve evrim geçirerek 2021’de de göreceğimizi düşünüyorum.
Uzaktan Çalışma
2020’de dev kurumsal şirketlerden küçük boyutlu girişimlere kadar neredeyse tüm yazılım sektörü isteyerek ya da istemeyerek uzaktan çalışma modeline geçiş yaptılar. Bu model, özellikle halihazırda iletişim kanalları açık, güven ilişkisinin oturduğu şirketlerde verimin bir noktaya kadar artmasına önayak oldu. Ancak yönetici sayısı bol, damarlarında kontrolcü kurumsal kanın gezdiği, çalışanlar arası güven ilişkisi yıpranmış şirketler tarafından ciddi anlamda kötüye kullanıldı. Tamamen senkron gerçekleştirilen bu yöntemde çalışanlar normalden de uzun mesai saatlerine ve uzaktan tahammül sınırlarını zorlayan bir takibe maruz kaldılar. Bu gibi şirketler aşının bulunarak tekrar tam zamanlı ofise geçilmesini beklemekteler. 2021’de eğer pandemi bitme eğilimi gösterirse bu gerçekleşecek ve yazılım sektöründe yer alan Türk şirketlerinin yarısından fazlası yeniden ofislere dönecek. Hiçbir şey değişmemişçesine kaldıkları yerden devam edecekler.
Ne mutlu ki uzaktan çalışmaya alışan ve verimli bir şekilde kullanan şirketler de var. 2021’de çoğunluğu hibrit modele dönse de uzaktan çalışma artık hayatımızın bir parçası ve daha fazla hayatımızda yer almaya devam edecek.
Çeviklik
Bu dönemde eve kapanan ekipler gördüler ki başarılı ürün geliştirmenin sırrı ne her gün yapılan “dün ne yaptım, bugün ne yapacağım” toplantıları ne de kartlara yazılıp saatlerce story point verdiğimiz ürün iş görevleri. Ürün geliştirmenin ve verimli çalışmanın sırrı, teknik borcun az olması ve sürekli eritilmesi, ekipte ortak kalite algısının yerleşmesi, CI ve CD pipeline’larının işlevselliği ve ekip içi / dışı ortak anlayışın ve bilginin yayılması ve sürekliliğinin yakalanması. O nedenle bu dönemde çok daha az yöneticiye, çok daha az koça ihtiyaç duyuldu. Ekipler kendi ürettikleri dinozorların farkına bir şekilde vardılar ve o dinozoru alt edecek tek mercinin kendileri olduğunu gördüler. 2021 senesinde çevikliğin bir formülü olmadığını birçok şirket başarısızlıklar yaşayarak acı da olsa görecek. Her şirketin kendi yol haritasını çıkarması gerekliliği daha da net anlaşılacak. 2021 senesi, Spotify modelini uygulayanlardan daha çok, kendi modelini sürekli evrimleştirerek geliştiren şirketlerin senesi olacak.
Biri mikroservisler mi dedi?
Birazdan sayacağım birçok teknoloji, yöntem ve yaklaşımı uzun ömürleri nedeniyle külüstür olarak tanımladım ancak zamana yenik düşmemeleri nedeniyle pek de külüstür sayılmazlar. Sektörde halen kendine büyük yer bulan backend mimarileri ve örüntüleri (bkz. pattern) bu sene de hayatımızda değişmeden yer bulacaklar. Mikroservislerin acı dolu dağıtık yapısından monolitlerin konforlu karmaşıklığına geçiş için henüz çok erken. Dillendirilen sorunlara rağmen sektör mikroservislerden vazgeçmeyecek. Lakin DDD kavramları üzerine daha çok konuşur olacak. Böylece her şeyi granüler parçalamak olarak anlaşılan mikroservis kavramı, daha domain eksenli “önce modüler monolit” anlayışına geçiş yapacak.
Peki ya AWS, Serverless, Robotics, Yapay Zeka, vs.
Yazılıma hizmet eden tüm araçlar öyle ya da böyle gelişecek. Yenileri çıkacak ve birileri ortaya çıkıp neden birini diğerine tercih etmeliyiz konusunda bizi ikna etmeye çalışacak. Ancak sadece nihai amacın, müşterilerin beğeneceği, tercih edeceği ve kullanacağı bir ürün geliştirmek olduğu unutulmamalı. Dünya son teknolojiler ile zeka küpü ekiplerce, son moda yöntemlerle geliştirilmiş ve müşteriler tarafından kullanılmayan, kullanılamayan ve çoktan legacy olmuş baştan yeniden yazılacak yüz binlerce ürün ile dolu. Her sene olduğu gibi 2021’de de yine son sözü müşteri söyleyecek.
Her alanda uzman olmadığım için fikrim olmasına rağmen sadece kendimi net ifade edebileceğim alanlarda paylaşım yapmak istedim. Umarım 2021 mobilin yılı:) yerine sağlıklı yarınların yılı olur.
Murat Çorlu
Senior Software Developer
2021 yılına COVİD-19 salgınının gölgesinde giriyoruz. Aşı çalışmalarının ümit vermesine karşın gördüğüm kadarıyla 2021’de de pandeminin etkisini her alanda yoğun şekilde hissetmeye devam edeceğiz. Bu yüzden yazılım dünyasında pandeminin getirdiği şartlara yönelik çözümlerin ilgi gördüğü bir yılın daha bizi beklediğini düşünüyorum. Büyük bir çoğunluğun evinden çalışarak bitirdiği 2020 yılındaki gibi 2021 yılında da uzaktan çalışan ekiplerin iletişim kalitesini artıran servisler hızlıca kendisine pazar bulabilir. Bunun dışında “dijitalleşmesi” bugüne kadar nispeten daha yavaş olan alanlarda daha hızlı bir geçiş için yazılım çözümleri üretmek gerekebilir. Bu alanlara sinema, tiyatro, müzik etkinlikleri, basılı yayıncılık, idare yönetim faaliyetleri, sosyal destek programları, sağlık, spor, kütüphanecilik ve örgün eğitim faaliyetleri gibi örnekler sayabilirim.
Pandeminin bizi kendimize ve evimize daha çok döndürmesinin de itici gücüyle, kişisel sağlık ve akıllı ev konularına da insanların ilgisinin artacağını ve bu konularda çıkan ürün ve servislerin şansının hiç olmadığı kadar yüksek olacağını düşünüyorum. Doğası gereği, bu tarz uygulamalar genelde mobil uygulama şeklinde hayatımıza girdiği için, mobil uygulamaların Web uygulamalarına göre elinin tekrar güçlendiği bir yıl olacak gibi geliyor.
Bir süredir devam ettiğini gördüğüm yazılım çözümlerinin istemci tarafına kayması trendinin 2021’de de hızlanarak devam edeceğini düşünüyorum. Buna göre kullanıcı tarafında en kritik ve kullanıcı tecrübesini en çok etkileyen olayların insanların cihazlarında döneceğini, sunucu tarafını gitgide iletişim ve depolama alanından ibaret olarak görmeye başlayacağımızı sanıyorum. Hatta bu yüzden, bu genel ihtiyacı soyut servisleriyle başarılı şekilde çözen “serverless” servisler gitgide daha da “standart” hale geleceğe benziyor. Üzerinde birçok yapay zeka işlemini yapabildiğimiz, onlarca sensör barındıran, bir çok bağlantı imkanına sahip telefonlarda kullanılacak uygulamalarımızda cihazların bu imkanlarından maksimum derecede faydalanmak, hem yüksek kalitede kullanıcı tecrübesi hem de yazılım projelerimizin düşük maliyetle kolayca ölçeklenebilir olması açılarından büyük bir avantaj. Bu avantajı kullanan akılcı çözümler her zamankinden daha büyük bir potansiyele sahipler.
Son yıllarda giderek artan “dijital mahremiyet” tartışmalarının da yazılım çözümlerine yaklaşımlarımızı derinden etkilemeye başladığı bir yıl olacak bence 2021. Apple’ın iOS uygulamalarında “Mahremiyet Raporları” sunmaya başlaması bu konuda ciddi bir kilometre taşı olabilir. Uygulamalarımızın kullanıcı cihazlarına kayması, sunucu tarafındaki birçok gereksiz veri alışverişinden arınmamızı da sağlayabilir. Ancak yazılımcılar olarak hangi veriyi ne için aldığımızı daha fazla sorgulamamız gerektiği artık çok net bence.
Yazılım dillerinde ise seçeneğin çok olmasına rağmen çeşitliliğin azalmaya başladığını düşünüyorum. Web tarafından örnek vermek gerekirse, React, Vue, Angular gibi kütüphane seçeneklerimiz olsa da, aralarındaki farkların eskiye nazaran çok daha az olduğunu düşünüyorum. “Component” mimarisi neredeyse tek yaklaşım halini almış durumda. Sadece farklı “yoğurt yiyişler” görüyoruz. Bu aslında web component’lerinin bir standart halini alması için gerekli ortamın oluşmuş olduğunu gösteriyor. Ancak Web ön-yüz geliştirmede yeni bir sıçrama için sıkışmış bir durumda olduğumuzu hissediyorum. Belki Web geliştirmeyi Facebook ve Google gibi firmaların güdümünden kurtararak, tekrar standartların hakim olduğu bir dünyaya döndürebilirsek, oradan yeni sıçrama noktalarına erişmek daha kolay olabilir diye düşünüyorum. Bu yüzden bağımsız geliştiricilerin çözümlerine ilgi göstermek ve şans vermek iyi bir yaklaşım olabilir (SvelteJS bu konuda ilk aklıma gelenlerden biri).
Sunucu taraflı dünyada da büyük kabul gören mikro servis mimarileri, neredeyse standart hale gelen sanallaştırma yaklaşımı ve cloud servislerinin “serverless” çözümleriyle, artık projelerin backend’inin hangi dille yazılacağının tamamen ekibin damak tadına kaldığı bir dünyaya gelmiş durumda gibiyiz. Zira bu yaklaşımlarla biliyoruz ki -istisnai durumlar hariç- her proje her dilde yazılabilir. Bu yüzden Web ön-yüzde tek seçenek olan JavaScript’in sunucu tarafında kullanım oranının artmaya devam etmesini bekliyorum.
Oğuz Kılıç
Frontend Architect
Micro Frontend
2020 yılında en çok ses getiren mimari yaklaşımlardan bir tanesi Micro Frontend olmuştu. Aslında son birkaç yıldır adını sıkça duyduğumuz bu mimari, 2020 ile beraber adeta şöhrete kavuştu. Bir çok orta/büyük şirket bu mimariyi denedi ve bazı baş ağrıtıcı problemler ile karşı karşıya kaldılar. 2021 yılında kazanılan tecrübeler ve yaşanılan problemlerden öğrenilenlerle Micro Frontend mimarisi için farklı yaklaşımlar ve araçlarla karşılaşabiliriz.
Tipik bir Micro Frontend mimarisinde farklı kütüphanelerin bir arada kullanılması, takımların özgür iradelerine bırakılabilir düşüncesi hakimdir. Fakat bu mimariye geçişin temel nedeni birçok şirket tarafından sanıyorum yanlış anlaşıldı. 2021'de tek bir kütüphaneyi benimseyen ve kalıplaşmış standartları zorlamak yerine ihtiyaca uygun şekillenmiş Micro Frontend’leri daha sık görebiliriz.
Progressive Web Apps
PWA yaklaşımı dünya üzerindeki mobil cihaz kullanımının hızla artmasıyla beraber 2021 yılında da popülerliğini koruyacak. Özellikle e-ticaret gibi sektörlerde yer alan oyuncular PWA’e daha fazla yatırım yapabilir.
Atomic Design
Atomic Design, sağladığı avantajlar nedeniyle daha popüler hale gelebilir. Özellikle atomic design prensibine dayanan tasarım sistemlerine yönelimin artacağını düşünüyorum.
State Management
JavaScript ekosisteminin 2021 yılında da farkı birçok kütüphane çıkaracağına ve bunları çok kısa sürede hype yapacağına inanıyorum. Ancak React, popülerliğini korumaya devam edecektir. Diğer yandan Vue.js tarafında da 2020 yılında önemli gelişmeler oldu. Yine popülerliği artan ve daha çok projede tercih edilecekler listemde sırasıyla React, Vue ve Angular yer alıyor.
Bu yıl daha az projede Redux görebiliriz. Frontend uygulamalarımız daha modüler hale geldikçe global state yönetiminin zorluklarını görmek zor değil. Bana göre Redux hala yerini korumaya devam ediyor ve hala bir çok ekibin ideal çözüm olarak düşündüğü bir kütüphane.
React tarafında Context API tüm eksikliklerine rağmen öne çıkmaya devam edecektir. Fakat GraphQL kullanan frontend uygulamaları için Apollo 3.0 ile beraber yeni bir state management çözümü getirildi. Benim görüşüm Redux’ı bu tür uygulamalarda daha az göreceğiz. Daha geleneksel yaklaşımlarda Redux’ı hala görmeye devam edebiliriz.
Ekosistemin Recoiljs ve klasik yaklaşımlardan farklı bir perspektife sahip XState’in state machine’i gibi alternatifler ürettiğini ve bu alternatiflerin hızla yayıldığını hatırlatmakta fayda görüyorum. Bu farklı yaklaşım ve araçları 2021'de daha fazla görebiliriz.
Styling/CSS
2020'de kabul etmek gerekirse Tailwind büyük bir hype yarattı ve oldukça popüler hale geldi. 2021'de de tüm tartışmalara ve eleştirilere rağmen bu popülerliğini sürdüreceğini düşünüyorum.
CSS tarafında yine güzel gelişmelerle karşılaşacağımız bir yıl olacağını tahmin ediyorum. CSS geldiği noktada büyük oranda Tailwind gibi framework’lere olan ihtiyacı ortadan kaldırabilir.
Core Web Vitals / Lighthouse
2020 yılının önemli gelişmelerinden bir tanesi Google’ın Core Web Vitals adıyla duyurduğu yeni metriklerdi. 2021'de sıralamaya etki eden faktörlerden biri haline gelecek. Yeni metrikler kullanıcı deneyimini merkeze alıyor ve bunun anlamı iyi bir kullanıcı deneyimine sahip olan performanslı web siteleri daha iyi bir sıralamaya sahip olacak.
Bu yaklaşımla birlikte web sitelerinin performans metriklerini ara sıra kontrol etmek veya aylık raporlardan denetlemek yerine Lighthouse CI gibi pipeline’a entegre edilen kontrol mekanizmalarına yönelimin daha fazla artacağını düşünüyorum. Diğer yandan bu metrikleri anlık takip etme ihtiyacının oluşacağını ve 2020 yılında duyurulan Vercel Analytics gibi ürünlerin daha popüler hale geleceğini söyleyebilirim.
Test
Test araçlarında testing-library ve jest’in popülerliğini koruyacağını düşünüyorum. Cypress’in özellikle Percy gibi entegrasyonlarla birlikte e2e testlerde daha ön plana çıktığını görebiliriz.
Son Söz
Frontend ekosisteminin her yıl olduğu gibi hareketli bir yıl geçireceğini düşünüyorum. Tüm bu hareketlilik bazen baş döndürücü olabiliyor ve tüm bu çeşitlilik içerisinde yolumuzu bulmak, kaybolmamak oldukça zor. Üretim ortamında tüm bu trendlere şans vermeden önce olgunlaşmalarını beklemek gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Oğuzhan Yılmaz
Software Development Specialist
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde tahmin yapmak gerçekten güç. Her yıl insanlık tarihinin ürettiğinden daha fazla bilgi üretiyoruz, ilk kez yaşı küçük olanlar yaşı büyük olanlardan daha fazla biliyor, dünyanın geleceği ilk kez bir ırkın elinde. Bu kaotik ortamda global olarak tüm insanlığın davranışının bir ayda nasıl değişebildiğini hepimiz ilk elden öğrendik.
Şüphesiz ki bir şeyleri öngörmenin ve buna yatırım yapmanın 2020 yılını deneyimlemiş biri için anlamı pek kalmıyor. Bu antroposin çağda değerli olanın akıllı olup öngörmek değil çabuk adapte olabilme kapasitesi olduğunu okuyucuya hatırlatmak isterim.
2021 yılında önemini artıracak iklim krizi, kuraklık, pandemi, ekonomi gibi dünyevi işleri bırakıp küçük şirin konfor alanımız olan yazılıma dönersek psikolojimizi daha rahatlatabiliriz…
2021 yılında da bitmeyen senfoniyi tekrarlayacağız. Yeni programlama dillerimiz hype olacak, onlarca JavaScript kütüphanesi arasında kaybolacağız, Kotlin’i öveceğiz, PHP’yi gömeceğiz, Java’ya yavaş diyeceğiz, Vim’den çıkamayacağız. Tüm bunlar olurken yazılım, durmadan her şeyi yutmaya devam edecek. Bir zaman sonra trendler, programlama dilleri, araçlar anlamını yitiriyor. Kendi yolumuzu çizmek daha önem kazanıyor. O nedenle dil, araç üzerine tahmin yapmak istemesem de pratikte bir şeyler demeliyim.
2021 için ilk aklıma gelen Rust Programlama Dili. Go’nun 2019 yılındaki yakaladığı havayı Rust da yakaladı ve kritik projelerde kendine yer buldu. Google’ın mobil işletim sistemi Fuchsia, AWS’nin Container OS’u Bottlerocket ve C++ ‘ı düzeltmekten bıktık, bu şafaktan sonra Rust kullanacağız diyen Microsoft sadece bir kaç örnek.
AWS, Microsoft, Google gibi devlerin Rust core takımındaki developer insanlarını kendi saflarına katma yarışları boşuna değil. Tüm bunlara baktığımızda 2021 yılında Rust dip dalgasının artık su yüzüne çıkıp hızlanacağını tahmin etmek zor değil.
AWS, GCP, Azure gibi Cloud Vendor’lar defacto haline geldi. Günlük yaşantımızda kapı zilinden, süpürge makinemize kadar bağlantı sağlıyor. Tabii ki yazılım geliştirme paradigmalarını da etkiliyor. Kişisel bilgisayarlarımızda olmayan işlem gücü ile kodumuzu analiz edip performans önerileri veriyor, yapay zeka özellikleri ile kod kalitemizi artırıyor.
2021 yılında yükselecek değerlerden biri de bu servisler olacak. Daha geniş kitleler benimseyecek. Örneğin AWS’in CodeGuru servisini kullanacağız, GitHub’ın DependaBot nimetlerinden yararlanacağız, Synk ile kod güvenliğimizi sağlayacağız. IDE’lerimiz yapay zekalı araçlarla çok daha akıllı hale gelecek. Bu aşamada TabNine aracının development performansını nasıl arttırdığını tahminimce şimdiden deneyimlemiş olmalısınız.
Mahremiyet konusu 2021'de çok daha kritik hale gelecek ve talep edilecek. Cambridge Analytica’nın Internet kullanıcılarının kişisel verilerini sınıflandırıp, anlamlandırarak çakal tekniklerle ABD başkanlık seçimlerine etkisini gördük. Artık bilgi, askeri mühimmat derecesinde tehlikeli. Her ne kadar General Data Protection Regulation (GDPR) ve KVKK bir güvence olsa da uygulamaların, işletim sistemlerinin (özellikle mobil işletim sistemlerinin) tam uyumu söz konusu değil. 2021'de İnternet kullanıcıları bu mahremiyeti Software Vendor’lardan talep edecek. İşletim sistemleri mahremiyete daha çok saygı gösterecek. Tabii bu durumdan reklam network’leri ve data satan firmalar etkilenecek. Özellikle iOS 14'den sonra nereye pivot edecekler, nasıl adapte olacaklar bekleyip göreceğiz…
İnternet’in sıvı hali, merkeziyetsizliğe olan istekler sanırım 2021 yılında da ütopik olmaya devam edecek. Blockchain tabanlı Decentralized Application (DAPP), Decentralize Internet gibi verilerin kullanıcıların kontrolünde olması fikri sanırım Hype Cycle’ın hayal kırıklığı kısmında bir süre daha takılacak.. HoloChain, IPFS pusuda bekleyip zamanlarının gelmesini bekleyecekler. 2021 yılında Ethereum’un Blockchain dünyasında daha çok defacto olacağını tahmin ediyorum (YTD!). Kendini kanıtlayan bir çok proje hali hazırda var. Merkeziyetsizlikte Solidity güvenli limanımız.
Yazılım için en başta küçük, şirin konfor alanımız dedim ama buna pişman olmadım değil. Derya deniz buralar. Daha security konusundaki Zero Trust’ın önem kazanacağından, Assume Breach yaklaşımlarının daha çok bemimseneceğinden bahsetmedik bile. Remote working’in artık ayrı bir uzmanlık dalı olacağından, çalışan psikolojisinin daha önem kazanıp şirketlerin bu alanda çözümler arayacağından daha hiç bahsedemedik…
Onur Dayıbaşı
Senior Frontend Developer
2021 Yılı Web Frontend Geliştirmesi konusundaki öngörülerime öncelikle bu işin temeli olan JavaScript dili ile başlamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi JavaScript artık sadece tarayıcıların (browser) dili olmaktan çıktı. V8 Engine’in tarayıcıların içerisinden çıkarak Node içerisinde kullanılmasından sonra Pandora’nın kutusu açıldı ve artık her yerde JavaScript kullanılabilir hale geldi. Hem sunucuda, hem desktop’ta, hem mobil cihazlarda hem de IoT cihazlarında kullanılır hale geldi. Örneğin Node, React Native, Electron… Hatta makine öğrenmesi alanında bile çok güçlü kütüphaneler var: Tensorflow.js bunlardan birisi. İşte tam da bu nedenlerden dolayı JavaScript dili her geçen gün kendisini daha fazla geliştirecektir. Bu değişim ve gelişime ayak uydurabilen, kendini bu yaklaşımlara göre dönüştürebilen şirketler gelecekte ayakta kalacaktır. Çünkü teknoloji ve ekosistem geçmişe yönelik değil, geleceğe yönelik kütüphane çıkaracak. Biz de onları kullanıyor olacağız 🙂
2021’de JavaScript’te de aşağıdaki özelliklerin daha fazla kullanılacağını düşünüyorum.
- Syntax olarak daha fazla özelleşme ve daha kısa kod yazımı (Arrow Functions, Destruction, Spread/Rest, Nullish Coalescing, Pipeline Operator vb… )
- Dil olarak daha fazla Async’i, Dinamikliği, Meta-programming’i destekleyecek özellikleri kullanıyor olacağız (Proxies, Async/Await, Dynamic Import, Generators, Promises vb..)
- JavaScript’i dil olarak her ne kadar Object Oriented yaklaşımları (Class, Extends, super) destekleyecek hale getirseler de, JS ve Frontend’de yeni trend React Hooks, Vue Composition API, Redux vs. gibi fonksiyonel yaklaşımlar daha ağırlıklı olacak, dilin içerisinde daha fazla Fonksiyonel Programlama özelliklerini kullanıyor olacağız. Örneğin Array (forEach, map, reduce…)
- JS Map/Set vb.. veri yapıları, Immer/Immutable.js veri tutma daha çok ve farkındalığı yüksek şekilde kullanılmaya başlanacaktır.
Pandemi dönemi, uzaktan çalışma dönemlerini ve uzaktan birlikte eş zamanlı iş yapma yeteneklerimizi artırıyor. Tabii bu durumda bu ihtiyaçlara yönelik daha fazla uygulama geliştirmek gerekiyor. Bu yüzden Browser API / Web API’ın;
- (Fetch , WebSocket, WebRTC) gibi iletişim API’larının,
- (WebVR, Web Audio, WebGL, WebSpeech) gibi Media kullanım API’larının,
- (WASM, WebAnimation, Worker Thread) performans API’larının uygulamalarda daha fazla kullanılacağını düşünüyorum.
Frontend ekosisteminde React, Vue üstünlüklerini her zamanki gibi koruyacaktır. Ama syntax biraz değişti. Artık kod yazarken class component değil de functional component tercih ediyor olacağız. Hooks ve Composition API akımı hızla yayılacaktır. Svelte VDOM yaklaşımı olmadan bileşen tanımlama şekli ekosistemde beğenilmiş gibi duruyor, Svelte ismini önümüzdeki günlerde daha sık duymaya devam edeceğiz. Web Component ve Shadow DOM isimleri tekrardan duyulmaya başlandı. 2021'de ne kadar tercih edileceklerini göreceğiz.(Bu konuda pek bir fikrim yok).
Frontend Framework’ler kendi gelişimleri ile birlikte çevresindeki kütüphaneleri de geliştirmeye devam ediyor.
- Uygulama State yönetiminde Redux ortamının daha kolay kullanımı için Redux Toolkit, State yönetimi için XState ve GraphQL kullanımı yaygınlaşacaktır.
- Daha çok bileşen ve bu bileşenlerin bağımsız olarak tekrar tekrar kullanılabilmesi için test kütüphaneleri ve araçlarının kullanımı artacak: JEST, Storybook, Testing Library, vs.
- Webpack ve Babel sayesinde JSX, CSS-in-JS, TypeScript, SASS, ESLint kullanımları geliştiricilerin hayatlarını kolaylaştırmaya devam edecek. Özellikle TypeScript ve CSS-in-JS yaklaşımlarının 2021 yılında çok daha fazla parlayacağını ve çok kullanılacağını düşünüyorum.
Son olarak da JS Backend Framework ve Bulut (Cloud) teknolojilerinden bahsetmek istiyorum. React syntax sadece ClientSide Rendering için değil Pre-Rendering amaçlı Backend’de de sıkça kullanılmaya başlandı. Bunlardan en popülerleri Next ve Gatsby. İkisinde de React ortamının oluyor olması geliştiricilere Full Stack kod yazma imkanı sağlıyor. Gatsby ve Next ile birlikte ve SSG(Static Site Generator) ve SSR(Server Side Rendering) kavramları herkes tarafından daha çok bilinir hale gelecek. Sunucu ile para vererek web sayfası oluşturmak yerine CDN üzerine GitHub Actions ile build edilmiş dosyaları Serverless olarak parasız servis ediyor olacağız.
Eğer bir Backend Stack oluşturmak istiyorsak Google ve AWS gibi bulut sağlayıcıların hazır olarak sunduğu Firebase ve Amplify gibi altyapılar ile Authentication (Cognito), Data Katmanı (AppSync, DynamoDB) ve işlemci olarak (Cloudfront) çalışan Lambda Edge ile ucuz ve performanslı Serverless altyapılar daha popüler hale gelecektir. Microfrontends, Microservis şirketlerde daha fazla uygulanacak. Bununla birlikte dağıtık sistem çalışmasının, monitoring’in, gözlemlemenin ve debug edebilmenin önemi artacak; bu alanlarda yeni yeni SaaS tool’lar ortaya çıkacaktır.
Ömer Selçuk Cihan
Software Development Engineer
Giriş
2020 yılı, beraberinde getirdiği salgınla birlikte, tarih kitaplarında mutlaka yer alacak. Bu konuda herkes hemfikirdir. Yazılım dünyası da salgından nasibini aldı elbette. Önümüzdeki yıl bizi nelerin beklediğini konuşurken, bunu salgından bağımsız ele almak doğru olmaz. Evlere kapanmanın doğurduğu bir sonuç olarak, insanlar remote çalışmaya başladı. E-ticaret altın çağını yaşıyor. Yazılıma ve yazılımcıya olan ihtiyaç büyük bir hızla artmaya devam ediyor. Bu şartlar altında, 2021 yılında neler ön plana çıkacak diye düşündüm ve ilgi alanım olan birkaç alt başlıkta tahminlerimi derledim.
Remote iş imkânları
Yazılımcılar olarak altın çağımızı yaşıyoruz. Muhakkak salgının olumsuz ve yıkıcı bazı etkileri de olacaktır, fakat ben fırsatlara odaklanmak istedim. Bir taraftan bize olan ihtiyaç artarken, diğer taraftan da remote işler sayesinde ulaşabildiğimiz iş havuzu çok genişledi. Artık pek çok insan, ikâmet etmediği bir şehirdeki veya ülkedeki firmalarda çalışıyor. Her geçen gün, daha fazla firma, tüm çalışanlarıyla birlikte remote düzene geçiyor. Dünya hiç olmadığı kadar küreselleşmiş durumda. Bu düzenin kazananları yazılımcılar olacak.
İşveren
Türkiye’deki işverenler açısından baktığımızda, bu durum pek de işlerine gelmeyebilir. İstedikleri yetenekleri bulmakta gittikçe zorlanacaklar. Yazılımcı, aynı emeğe 1000 TL almak yerine $1000 almak için, yabancı firmaları tercih edecek ve bu geçişi yapmanın yollarını arayacak.
Mevzuat
Yurt dışından elde edilen gelirlerin vergilendirilmesi hususunda ihtiyaç duyulan yasal düzenlemeler ve doldurulması gereken boşluklar var. Türkiye, vatandaşlarının yurt dışı firmalara iş yapabilmesini kolaylaştırmak için mutlaka adımlar atmalı. Devlet bunu yaparken, diğer taraftan da yerel firmalardan yüksek katma değer üretme potansiyeli olanları kaderine bırakmamalı.
Bulut
Bilhassa Web teknolojilerinde, sorumluluklarımızın bir bölümünü bulut sağlayıcılarına yıkıyoruz. Managed hizmetler sayesinde, operasyonel işlerin bir kısmından kurtulup asıl işimize odaklanabiliyoruz. 2021 yılında bu trend daha da hızlı devam edecek ve özel bir ihtiyacı gidermeye yönelik SAAS/PAAS çözümleri çeşitlenecek.
Serverless
Bulut bilişim tarafında en çok dikkat çeken alt küme “serverless” teknolojiler. Serverless ile gelen “kullandığın kadar öde” mantığı sayesinde, eskiden yapılması için hatırı sayılır bir yatırım gerektiren uygulamalar gerçeklenebilir hâle geldi. Denemek artık çok kolay ve başarısızlık durumunda almış olduğunuz risk çok daha az. Bulut sağlayıcılar, 2021'de daha fazla uygulamayı serverless’a çekmek için önümüzdeki engelleri kaldırmaya devam edecekler. En büyük beklentim, alınacak çok yol olmasına rağmen, serverless SQL veri tabanı çözümlerindeki pürüzlerin törpülenmesi ve adaptasyonun kolaylaştırılması.
Yapay zekâ
Bulut sağlayıcıların hazır çözümleri sayesinde, yapay zekâ bir buzzword olmaktan çıkacak. Çok rahat bir şekilde uygulamamıza monte edeceğimiz bir lego parçası hâline gelecek. AWS’in SageMaker ürünü bu noktada büyük bir boşluğu doldurmayı hedefliyor ve önümüzdeki yıl AWS, bu ürünü daha fazla teşvik edecektir. Meslektaşlarıma AWS’in “Rekognition”, “Personalize”, “Comprehend” vb. yapay zekâ çözümlerine bakmalarını tavsiye ederim.
Kapanış
Gözünüzü dört açın, yurt dışı için remote çalışma fikrini değerlendirin ve bu yolda somut adımlar atın. Küreselleşmenin getirdiği avantajları kullanın.
Serhat Can
Technical Evangelist
2020 yılından sonra 2021 trendleri hakkında da sizlerle fikirlerimi paylaşmak çok değerli. Bu işe emek veren herkesin eline sağlık diyerek başlamak istiyorum. Geçen sene olduğu gibi yazım, zamanımın çoğunu harcadığım iki alan olan Cloud ve DevOps üzerine olacak.
Bu sene dünyada çok şey değişti. Büyük teknoloji firmaları uzaktan çalışmayı benimsemeye çalışıyor. Bu biraz daha zaman alacak ama kalıcı olarak hayatımıza girdi gibi gözüküyor. Genele baktığımızda cloud dünyasındaki yenilikler geçtiğimiz yıllara göre biraz daha yavaş. Bunu neye göre söylüyorsun derseniz; açıklanan yeni servis ve özelliklere göre. Tabii bunun yanında büyük firmaları cloud tarafına taşımanın yolunun onların geçişini beklemek değil, onların olduğu yere gitme gerekliliği de anlaşıldığı için büyük oyuncular on-premise ürünler ve tüm popüler açık kaynaklı ürünlerin managed versiyonlarını çıkarmayı hızlandırdı.
DevOps ve Cloud tarafında gerçekleşen tüm bu geliştirmelerin temelinde maliyetler yatıyor. Cloud’un büyümesinin tek yolu enterprise tarafına geçmek ve büyük enterprise şirketlerin hızlanıp halen sektörlerinde güncel kalabilmelerinin yolu da iyi bir IT altyapısı. İşte burada karşımıza fiyatlandırma ve Serverless çıkıyor. Serverless kavramı hiç olmadığı kadar önem kazanıyor ve kazanacak. Temel sebebi az önce bahsettiğim gibi maliyet. Kullanmıyorsan ödemiyorsun mantığı: yani karşıklıklı kazanç (win-win). Cloud’u düzgün kullanan firmalar Serverless servislere yönelmeyi artıracak, bunun kaçışı yok.
Bir diğer popüler konu ise Cloud platformlarında maliyet ölçmenin ve yönetmenin zorluğu. Pandemi ile beraber maliyet azaltma peşinde olan birçok firma için bu konu her zamankinden daha önemli. DevOps mühendisleri zamanlarını bu alana daha çok harcayacak gibi gözüküyor. Ayrıca DevOps kavramı artık oturmuş bir kavram. Doğrusu yanlışı tartışılır ama temel getirilerini tüm dünya benimsedi. İş olanağı açısından da DevOps alanı en popüler alan (frontend ile beraber) olmaya devam edecek gibi.
Toparlar isem, uzaktan çalışma, fırsatı ayağımıza getiriyor. Ucuz iş gücü değil de, kaliteli ama uygun iş gücü olabilmemizin yolu Cloud ve DevOps alanına hem şirketler hem kişiler olarak yatırım yapmaya devam etmek. Sağlıkla kalın!
Tarık Güney
Senior Manager in Software Engineering
Yazılım geliştirenler olarak, çoğu zaman mesleğimizin teknoloji ile alakalı kısımlarında meydana gelen değişimler ile ilgilensek de, aslında bu mesleğin gerçek dünyada etkilediği sistemlerin bizleri de etkilediğinin ve etkileyeceğinin farkında olmak bize yardımcı olacaktır. Bir süredir yazılım teknolojileri ve yazılım mühendisliği prensipleri, operasyon takımlarının evrilmesini ve uzun yıllar el ile yapılan işlerin otomatikleşmesini, hızlanmasını ve daha güvenilir hale gelmesini sağladı ve sağlamaya devam ediyor. Bunu, çoğumuz DevOps olarak ya da SRE olarak piyasada görmekteyiz. Genelde insanlar bu yeni alanların sorumluluklarını altyapı, güvenlik ve incident management olarak görüyor. Bunların yanı sıra, aslında daha farklı bir ihtiyaç her geçen gün önemli ve popüler olmaya başlıyor. Özellikle de Cloud teknolojilerinin getirmiş olduğu kolaylıklardan dolayı, sistemler daha fazla servis tabanlı yazılmaya ve farklı takımlar tarafından geliştiren projeler arasında yeniden kullanılabilirlik ve entegrasyonların artması ile şirketler bu ihtiyacın karşılanmasının önemini daha çok kavramaya ve buna doğru yatırımlar yapmaya başlıyorlar. Peki bu kadar cümle ile anlatmaya çalıştığım bu yaklaşım nedir: Automatic Provisioning. Bunu deployment ile karıştırmamak lazım. Burada provisioning daha genel bir mana ile anlaşılması lazım ki, bir sonraki paragrafta bundan bahsetmeye çalıştım.
Özellikle de uzun zamandır piyasada yerini korumuş şirketlerin en büyük sorunlarının başında, bir ürünün satışının yapılmasından onun müşteriye ulaştırılmasına kadar geçen süre ve bu sürede yapılması gereken onlarca iş ve ayarlamaya duyulan ihtiyaç geliyor. Professional Services diye bilinen takımlarda çalışan solution architect denilen çözüm mimarlarının müşteriye satılan çözümlerini, bazen aylarca süren bir provision sürecinden geçmekle kurabilmeleri, olayın vehametini gösteriyor olsa gerek. Aslında buradaki beklenti basit: Satılan bir ürün veya özelliğin otomatik olarak, ya cloud ortamında ya da on-prem sunucularda kurulup ayarlanması. Dolayısıyla bir ürün satıldıktan sonra onlarca operasyon çalışanı ve mühendisin ürünün kurulması ve müşteriye hazır edilmesi için harcadıkları zamanı elimine etmek ve maliyeti düşürmek ile sadece satıştan kazanç değil maliyetten de kazanç elde edilmek isteniyor. Yazılımın otomasyon gücü, şirketlerde çoğu şeyi değiştirmeye devam edecek. Bu durum, yazılımları, satış sistemleri ile daha entegre çalışma beklentisi ile geliştirmeye yöneltecek ve yazılımcılar sadece proje geliştirenler değil, satış sürecinin basitleştirmesini de sağlayanlar olacaklar.
Peki bir yazılım geliştirme, DevOps ya da operasyon takımı olarak, bu basit görülebilen değişimin sizi nasıl ilgilendirdiğini merak ediyor olabilirsiniz. Çok basit aslında; sizlere duyulan ihtiyaçta değişim ve dönüşüm olacak. Yazılım mühendislerine duyulan ihtiyaç artmaya devam ederken, operasyon takımlarının sorumluluklarında ileriki dönemlerde ciddi kaymalar olacak. Operasyon takımları, bilmeyenler için, birkaç farklı kısımdan oluşur: Ürünleri sunuculara deploy edenler, altyapıyı kuranlar, bir proje çalışmaya başladıktan sonra altyapının ve ürünün sorunsuz çalışmasını sağlayanlar, müşterinin teknik sorunlarına yardım sunan teknik servis ekipleri, müşteri ile SLA gibi anlaşmalar üzerine çalışanlar hatta bir proje bittikten sonra onun bakım çalışmalarını üstlenenler. Bu sorumluluklar farklı ekipler tarafından yapılabildiği gibi, bir ekip birden fazla sorumluluğu da yerine getirebiliyor. Automatic Provisioning ile bu sorumluluklardan hangilerinin daha az insana ihtiyaç duyacağını ve var olan ekiplerin hangi taraflara kayacağını görmek çok zor olmasa gerek.
Turan Sert
Operations and Innovation Executive
2021 Yılında Yazılımcılar İçin Blokzincir Dünyasında Neler Var?
Öncelikle, blokzincir dünyası dediğimiz zaman iki farklı ana kategoriye değinmekte fayda var: Açık (public) blokzincirler ve özel/kapalı (private) blokzincirler.
Yazılımcı iseniz, açık blokzincirler için yapabileceğiniz katkı daha çok bireysel olabilir. Bu da sizin için farklı projeleri değerlendirip, potansiyeli olduğunu düşündüklerinize gönüllü katkıda bulunmak şeklinde gerçekleşebilir.
Blokzincir projelerinin büyük çoğunluğunun açık kaynak olması nedeniyle, herhangi bir proje için gideceğiniz ilk adres GitHub olacak.
Bunun karşılığında ise ilgili blokzincirin vereceği token benzeri ödülleri alma şansına sahip olabilirsiniz.
Peki bu dünyada neler oluyor? Konuyu teknik açıdan değerlendirmek haddime değil. Bu satırları, daha çok kripto dünyasına ekonomik tarafta bulunan ve iş perspektifinden bakan birinin teknik olaylara bakışı olarak değerlendirin lütfen. Projelere geri dönelim:
Sektörün ağır ağabeyi: Bitcoin. Ancak Bitcoin konusunda yazılımcı olarak ana protokole yapabileceğiniz katkı çok kısıtlı olur. Zira, hem çok ciddi bir gelişimci ordusu konu üzerinde çalışıyor hem de alan, Bitcoin Core benzeri grupların hakimiyeti altında.
İkinci büyük Ethereum, bu alanda en büyük potansiyele sahip proje. Malum “dünyanın bilgisayarı” olmayı kendine şiar edinmiş bir platformdan bahsediyoruz.
Ethereum, ana platformda büyük bir transformasyondan geçiyor. 1 Aralık 2020 itibariyle, Ethereum 2.0 denen ikinci versiyon için düğmeye basıldı. 2021 yılı bu alanda kullanıcı bazlı değişikliklerden ziyade altyapının düzgün çalıştığına emin olmak için yapılacak çalışmalarla dolu olacak.
Bu alanda en büyük gelişme, Ethereum üzerine kurulu 2. Katman uygulamalarda yaşanacak. 2020 yılı zaten bu anlamda DeFi dediğimiz Merkeziyetsiz Finans’ın patlama yılı oldu. DeFi, 2021 yılında da aktif olmaya devam edecek. Ama bunun yanında, non-fungible token dediğimiz tekil token’ların kullanıldığı, sanat eseri, biriktirilebilir token’lar (oyun kartları vb) alanların da göz önünde olacağı bir yıl olacak.
Bitcoin ve Ethereum dışındaki diğer 1. Katman blokzincir çözümleri, henüz başlangıç aşamasında oldukları için bu alanda yetkinliklerini kanıtlamak için çalışacaklar yeni yılda. Bunu başarabilmek için olabildiğince yeni 2. Katman uygulamayı kendi altyapılarına çekmek için uğraş verecekler.
Bu alanda daha eski olduğu için ileride görünen EOS, Stellar gibi çözümler olsa da, kurucusu Emin Gür Sirer hoca olan Avalanche projesi hızlı bir atak yapma gayretinde. Yeni yılda bir gözümüz de Polkadot ve Cosmos gibi blokzincirler arasında ortak çalışılabilirlik alanında uzmanlaşmış platformlarda olacak. Bunun dışında, oyunlar için dizayn edilmiş Flow tipi projeler de, geriden gelip platformlarını genel sunuma açmaya çalışacaklar.
Yazının başında bahsettiğimiz kapalı blokzincirler ise, yazılımcı olarak daha sabit getirili iş potansiyellerinin bulunabileceği bir alan. Genelde özel fonlama ile gerçekleşen bu projeler, dünyanın herhangi bir yerinde başlamalarına rağmen, blokzincirin dağıtık yapısına uygun olarak değişik coğrafyalardan yazılımcıları bünyelerinde barındırabiliyorlar.
Geçmiş yıllarda IBM, Corda benzeri özel blokzincirler ön plana çıkmıştı ancak bu alanda bir yavaşlama, soluk alma var gibi görünüyor. Bunun yerine, yine açık blokzincirler üzerine kurulan kapalı blokzincir projeleri ön plana çıkıyor. Bu alanda da Enterprise Ethereum Alliance, bu tip projelerin kullandığı örnek altyapı olarak gösterilebilir.
Evet, 2021 yılında blokzincir alanında yazılımcılara naçizane önerilerim bu şekilde. Diliyorum, hepiniz için güzel fırsatların ortaya çıkacağı ve bu fırsatları en iyi şekilde değerlendirebileceğiniz bir yıl olur. Eğer bu alandaki gelişmeleri iş dünyası ve kullancı perspektifinden okumak isterseniz, Medium yazılarım (medium.com/turansert) size bir parça fayda sağlayabilir. Hepinize kolaylıklar…
Seyfeddin Bassarac
iOS Developer
Tüm insanlığın evde kalmasını gerektiren pandemi ile birlikte, evden çalışmanın mantıklı kıldığı mesleklerden biri olan yazılımcılığa olan ilgi gittikçe artmaya başladı. Buna ek olarak ülkemizdeki enflasyon oranı ve halkın yaşadığı negatif ekonomik etkiler, Türkiye’deki insanların da yazılıma merak salmasını sağladı. Bu da yazılıma başlangıç için ideal olan HTML & CSS, JavaScript gibi dillerin popülerliğinin artışı olarak yansıyacaktır.
Daha hakim olduğum iOS geliştirme konusunda da tam tersi yaşanıyor. Apple bilgisayar zorunluluğu, hızla yükselen bilgisayar fiyatları ile birlikte iOS programlama yapmak isteyen geliştiricilerin önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Her ne kadar Apple bir deklaratif arayüz programlama kütüphanesi olan SwiftUI’ı duyurmuş olsa da, Apple bilgisayar engeli sebebiyle geliştiriciler Flutter ve React Native gibi hibrit teknolojilere daha sıcak bakıyorlar.
Özetle mobil uygulama geliştirme konusunda Türkiye’de hibrit teknolojilerin hızla yükseleceğini öngörüyorum. Şirketlerin de bu yönde ilerlemek istemesi ile mevcut iOS yazılımcılarının küçük bir kısmının da bu teknolojilere geçiş yapacağını düşünüyorum.
Uzaktan çalışma konusunda da şirketlerin mecburen bu düzeni kabullenip sevmeye başlaması ile birlikte, her ülkeden yazılımcının yeterli olduğu müddetçe başka ülkelere çalışmasının önü iyice açıldı. Bu durumun döviz kuru bakımından dezavantajlı olan ülkelerde yazılımcı açığına yol açacağını düşünmekteyim.
Son 2 yıla baktığımızda, silikon vadisi şirketlerinin eskisi kadar cazip olmadığını görüyoruz. Yazılımcılar genellikle iyi yatırım almış küçük startupları tercih ediyor ya da kendi girişimlerini kuruyorlar.
Yapay zeka konusunda da güzel gelişmeler var. Elle kağıda çizilen arayüzün yapay zeka tarafından gerçek bir arayüze dönüştürülebildiği projeler var. 2021’de olmasa da, bunu backend verisi ile birleştirdiklerinde, yazılımcının yaptığı sıkıcı işlerin çoğunun otomatik halledilerek, geriye ustalık gerektiren işlerin kalacağı günler yakın. Tasarım Sistemleri (Design System) konusu üzerinde dünyanın bu kadar ısrar etmesinin sebeplerinden biri de bu.
Suat Köse
Software Engineer
Yazılım dünyası için gelecek tahminlemesini güncel verilere bakarak yapabilmek büyük ölçüde mümkün. Global yazılımcı anketleri, Hacker News ve Reddit gibi ortamlarda tartışılan konular ve teknoloji firmalarının yatırımlarını takip etmek, fikir sahibi olabilmek için yeterli veriyi sunacaktır. Bu verileri, naçizane yorumlarımla harmanlayarak bir kaç başlık altında özetlemek isterim.
Bulut Sağlayıcıları
Bulut ve özellikle de Serverless giderek yaygınlaşıyor. Tamamen Serverless olarak geliştirilmiş uygulamaların sayısı her geçen gün artıyor ve artmaya da devam edecek. Sürekli yeni servislerin duyurulması ve Serverless’ın getirdiği karmaşıklıkla, firmaların dışarıdan danışmanlık alma ihtiyaçları da giderek artacaktır. Tabii fatura optimizasyonu konusu da bizler için öncelikli konulardan olmaya devam edecek.
Geçtiğimiz yıl AWS, pastadan yine en büyük dilimi aldı. Ardından Microsoft Azure geliyor. Bu yarışta geriden gelen Google’ın özellikle son 1 yılda yaptığı bazı hamleleri görüyoruz. Cloud Run bunlardan bir tanesi. Google, pazar payını artırma adına yeni servis ve teknolojileri duyurmaya devam edecektir. Google’ın makası bir miktar kapatacağını ancak sıralamanın 2021 için de aynı olacağını düşünüyorum. Uzun vadeli bir tahmin yapmak zor olsa da, AWS’in pazar liderliği kısa vadede pek değişecek gibi durmuyor.
GitOps
Infrastructure as Code (IaC), DevOps kültürü için çok önemli bir pratik. IaC olmadan DevOps olmazdı dersem abartmış olur muyum emin değilim açıkçası. IaC yaklaşımından türeyen, yeni diyebileceğimiz pratiklerden birisi de GitOps. DevOps kültürünü benimsemiş organizasyonların, altyapı provizyon etme ve Continuous Deployment için GitOps’a adapte olduklarını görüyoruz. Bu eğilimin de artarak devam edeceğini düşünüyorum.
Programlama Dilleri
JavaScript, hem frontend hem backend de kullanılabilirliğinden dolayı en popüler programlama dili olma özelliğini sürdürüyor. WebAssembly ile tarayıcı üzerinde Rust, Go, C# ve daha bir çok dilin çalıştırılabiliyor olması akıllara malum soruyu getiriyor olsa da, ben WebAssembly’nin JS’in konumunu değiştireceğini düşünmüyorum.
Burada Blazor’a bir parantez açmak isterim. Blazor, JavaScript kullanmadan, C# ile interaktif web arayüzleri geliştirmenize yarayan, WebAssemly üzerine inşa edilmiş bir framework. Hali hazırda React, Vue, Angular vb. bir teknoloji kullanan frontend geliştiricilerinden çok, backend için C# kullanan geliştiricilerin, yine aynı dili kullanarak SPA geliştirme fikrine sıcak baktıklarını düşünüyorum. Giderek olgunlaşmasıyla ve ekosisteminin büyümesiyle beraber Blazor’ı ilerleyen yıllarda daha fazla konuşacağız gibi gözüküyor.
Son olarak, özellikle kaynak tüketimi ve concurrency’nin kritik olduğu uygulamaların ve servislerin, Go veya Rust gibi dillere geçiş hikayelerini giderek daha fazla duyacağımızı düşünüyorum.
Domain-Driven Design ve Mikroservis Mimari
Mikroservis mimari üzerine başarı hikayelerinin yanı sıra, dönüşüm sürecinin başarısızlıkla sonuçlandığı, monolith yapıya geri döndürülen veya daha da kötüsü Distributed Monolith dediğimiz yapıda sıkışıp kalan uygulamaların varlığını biliyoruz.
Modüler tasarlanmış bir Monolith’in hala çok değerli olduğu konusundaki farkındalığın son zamanlarda belirgin şekilde arttığını gözlemliyorum. Bu modüler yapıya ulaşmada, Bounded Context konseptini ihtiva eden DDD, komplex domainler için popülerliğini korumaya devam edecektir. Ek olarak, tıpkı DDD gibi domain model’i merkeze alan ve DDD ile uyumlu bir ikili oluşturan Onion Architecture’ın da yine sık tercih edilen mimari kalıplardan olmaya devam edeceğini söyleyebilirim.
Full Stack Yazılımcı İş İlanları
Startup’ları veya küçük ölçekli firmaları ayırırsak, “Full Stack” çalışma tarzına mesafeli baktığım yakın çevremde bilinir. Bireylerden ziyade takımların “Full Stack” olabilmesinin daha önemli olduğunu düşünenlerdenim. Bir süredir “Full Stack” ilanlarında bir azalma gözlemliyorum. Tabii bu, algıda seçicilik de olabilir emin değilim çünkü elimde bu konuyla alakalı bir veri yok açıkçası. Yine de, özellikle kurumsal firmaların bu konuya olan yaklaşımlarında bir değişim süreci içerisine girdiklerini düşünüyorum.
Süleyman Fazıl Yeşil
Yazılım Mühendisi
Geçmişle Gelecek Arasında
Bu koşuşma hiç mi durmaz?
Günler sayılı, hiç şaşmaz
Akar gider, soru sorulmaz.
- Mazhar Alanson
Gemi nereye gitmektedir? Yolcular ne yapmaktadır? Akıp giden zaman ne götürmüştür? İlerideki bilinmez nelere gebedir?
Gemi dün nereye gidiyorsa muhtemelen yarın da oraya gitmeye devam edecektir. Yolcular dün neyle meşgulse yarın da onunla meşgul olacaktır. Kaptan izlenecek rota konusunda ketumdur. Yolcularsa günlük rutinleri bozulmadığı sürece zaten rotayı pek de merak etmez.
Geçen gün bir podcast’te uzun bir işsizlik döneminden sonra yeni bir işe başlamış birinin çarpıcı bir yorumunu dinledim. “Fark ettim ki” diyordu, “insan iş bulunca yalnızca uyuyor ve çalışıyor.”
Çok çalışmak insanı bunaltıyor, az çalışmaksa sıkıyor. Denge noktası ortalarda bir yerde. Çok çalışınca; durup, kafayı kaldırıp ne olup bittiğini gözlemeye, düşünmeye ve değerlendirmeye vakit kalmıyor. Yoğun çalışmanın verdiği sarhoşlukla etraf flulaşıyor. Geminin nereye gittiği, diğer insanların ne yaptıkları önemsizleşiyor. Aşırı çalışma, yaratıcılığı, üretkenliği köreltiyor, civata sıkan bir insana dönüştürüyor. Özveri, özden vermeyi getiriyor. Potansiyelinden, zamanından, hayatından vermeni istiyor. Çok çalışmak övülesi, yüceltilesi bir özellik değil eğer yeni bir şey öğrenmiyorsan, bir yeteneğini keskinleştirmiyorsan, yeni bir şey katmıyorsan. Her gün en az bir saat zaman ayırıp,
sektörünün haberlerini okuman, teknoloji haberlerini takip etmen, çarpıcı bir blog yazısı okuman, yeni bir araç keşfetmen, kullandığın araçlarla ilgili gelişmeleri izlemen, ufkunu genişletecek yeni şeyler öğrenmen gerek. Beslenmen gerek. Sen büyüyeceksin ki, kattığın değer de büyüsün.
Fakat çoğu, özel hayatından vakit ayırmak durumunda beslenmeye. İstanbul’daysan her gün 3 saat yol, 9 saat iş, 8 saat uyku, eder 20 saat. Geriye kalır sana 4 saat. Bir de hafta sonu. Harca harca bitmez. İnsan olmak; yani yaşamak, sosyalleşmek, eğlenmek, gezmek ve görmek, iş harici başka şeyler yapmak, etmek, okumak, izlemek ve öğrenmek için.
Böyle olunca ne muhasebe yapmak, ne ileriye bakmak mümkün. Düşünebildiğin tek şey sıkılacak yığınla civata oluyor.
“Bunca laga luga neden?” diyeceksin. Önümüzdeki yıla dair öngörülerimin ne olduğu sorusuna verilecek kayda değer bir cevabımın olmayışının beni afallatması. Geleceğin ne getireceğine dair bugüne kadar pek kafa yormamış, spekülasyon yapmamış olmak.
Peki hadi birlikte düşünelim: önümüzdeki yıl veya yıllarda ne değişir, ne değişmez? Bu bizi neden ilgilendirir? Gelecek hakkında düşünmek bize ne kazandırır? Bireysel açıdan ve kurumsal açıdan.
Sevdiğim bir laftır; “araçlar ve pratikler çok hızlı değişir, prensipler daha az değişir, değerler ise pek değişmez”. Bu perspektiften bakınca yeni birçok aracın hayatımıza gireceği, bazı yeni teknikler öğreneceğimiz, yaptığımız bazı şeyleri yapma biçimimizin değişeceği kesindir.
Eğer bireysel bir yazılımcıysak yazılım yapmaya devam edeceğiz. İyi ve temiz bir şekilde kod yazmaya, üretmeye devam edeceğiz. Kullanacağımız dil ve IDE muhtemelen değişmeyecek. Belki biraz daha olgunlaşacak, yeni özellikler gelecek. Belki yeni kütüphaneler katılacak ekosisteme.
Yeni bir test aracı ortaya çıkacak. Bunları takip etmek ve araç portföyümüze katmak muhtemelen üretkenliğimizi artıracak. Yakınlarda öğrendiğim bir sınıflandırma yaklaşımı var: “Şekerleme mi, vitamin mi, ağrı kesici mi?” Üretkenliği artıracak yeni şeyler kullanmak, bu açıdan vitamin almak oluyor. Fakat eski usül ilerlemek de öldürmüyor. Ayrıca yolcular gemilerden daha hızlı yön değiştirebiliyor. Bir hafta sonu oturup yeni bir şey öğrenmek mümkün. Bir ayda yeni bir dil öğrenip, kabul edilebilir bir hızda bu dille yazılım geliştirmeye başlamak mümkün. Bu bireysel çeviklik, geleceğin belirsizliklerine karşı bireylere belli bir güvence sağlıyor. Olası değişimlere hızla uyum sağlama kabiliyeti sunuyor.
Kurumsal açıdan düşünüldüğünde işler değişiyor. Eğer kaptansak, sırtımızda bir kurumu
yönlendirme sorumluluğu küfesini taşıyorsak işler değişiyor. Bu kez önümüzdeki yılın ne getireceği konusunda hazırlıklı olmak gerekiyor. Sektörü takip edip, rakiplerin ne yaptığına, mevzuat değişikliklerinin ne gibi değişimler yaratacağına ve nasıl bir strateji izleneceğine karar vermek gerekiyor. Zorunlulukları, iyileştirmeleri ve fırsatları önceliklendirip, planlayıp, eldeki kaynaklar çerçevesinde belli bir sıraya göre uygulamak gerekiyor. Bireylerin aksine kurumlar bir anda yön değiştiremiyor. Bir hafta sonu tüm şirketi oturtup yeni bir araç öğretmek, bir ayda yeni bir dile geçmek, pratikleri ve işleyişleri bir anda değiştirmek çok mümkün olmuyor. Bireysel düzleme kıyasla kurumsal düzlemde zaman daha yavaş akıyor. Kaynaklar tüketildikçe geminin tepki verme ve manevra kabiliyeti azalıyor. Bu açıdan bakıldığında gelişmeleri takip etmemek ve öngörülerde bulunmamak; bireyler açısından bir hayatiyet arzetmese de, kurumlar açısından ölümcül sonuçlar doğurma potansiyeline sahip.
Bireysel bir yazılımcı olarak; değişmeyenlere odaklanmayı ve yatırım yapmayı daha getirisi yüksek buluyorum. Farkına varabildiğim temel eksikliklerimi gidermeyi daha çok önemsiyorum. Hazırlanmış teknoloji radarlarını takip etmeye çalışıyorum. Zaman sonsuz, bellek sınırsız değil.
Zeki Seskir
Coordinator at QTurkey
2020 yılı da kuantum bilgisayım açısından 2019 kadar iyi bir yıldı. Almanya’nın açıkladığı 2 milyar Euro’luk ve Fransa’nın açıkladığı 1.4 milyar Euro’luk paketlerle birlikte AB genelinde önümüzdeki 10 yılda kuantum teknolojilerine aktarılması planlamış kamu fonu miktarı 5 milyar Euro’yu geçti. Ayrıca Hindistan da yaklaşık 1 milyar Euro’luk bir ulusal girişim paketi açıkladı. Hepsini bir araya koyduğumuzda dünya genelinde bu teknolojilere aktarılması kesinleşen 20 milyar Euro’luk bir toplam AR-GE ve ticarileştirme odaklı fon kaynağı ortaya çıkmış durumda.
Bunun yanında hem IBM hem Google 2023 yılına 1000, 2030 yılına kadar da 1 milyon süperiletken kübitlik kuantum işlemciler üreteceklerini yol haritalarıyla birlikte ortaya koydular. Ayrıca deneysel anlamda ilk başarılı addedilebilecek hata düzeltme denemeleri iyon tuzaklı sistemler için bu sene içerisinde ortaya konuldu. Benzer bir atılım da Çin’deki fotonik temelli kuantum bilgisayım çalışmalarından geldi ve geçen sene Google’ın gerçekleştirdiği ‘kuantum üstünlük’ deneyine eşdeğer denebilecek bir mertebeden geldi. Hem de bu sefer Google’ın deneyindeki gibi tartışmalara yer bırakmayacak düzeyde ciddi bir farkla: 200 saniyeye karşı 600 milyon yıl gibi bir oranla.
Bunların yanında eğitim konusunda özellikle COVID-19 sonrası her şeyin online ortama taşınmasının ciddi etkileri oldu. IBM önce yazın 5000 civarı katılımcının olduğu bir Küresel Qiskit Yaz Okulu düzenledi. Şimdiyse toplam 8500 kişinin katıldığı 8 aylık bir kuantum bilgisayıma giriş eğitimi düzenliyor. Benzeri yaz okulları ve online eğitimler dünyanın dört bir yanındaki kuruluş ve oluşumlar tarafından organize ediliyor.
Son olarak D-Wave’in yeni çıkan Advantage modelinin ortaya koyduğu 250 kullanım vakası (use case) ile artık kuantum bilgisayımda ciddi anlamda ticarileştirme çabaları gördük. Yine de alan uzmanları endüstriye hitap edecek düzeyde (kolay, erişilebilir ve uygun maliyetli) bir ticarileşmenin önünde seneler olduğunu öngörüyorlar. Şu anki ticarileştirme çabalarının da aslında AR-GE amaçlı ön çalışmalar olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor.
2021 yılı kuantum bilgisayım için muhtemelen yine kademeli bir ilerlemenin gerçekleşeceği sene olacaktır. Özellikle iyon tuzaklı sistemlerde ciddi teknik gelişmeler olacağı beklenmekte. Yazılım alanında QNLP veya kuantum simülatörlerle görüntü işleme gibi alanlarda bazı ilgi çekici akademik çalışmalar ve girişimler görebiliriz. Ancak, bir yandan NIST’in üzerine senelerdir çalıştığı kuantum-sonrası kriptografi standartlarının belirlenmesi, bir yandan da hem AB genelinde kurulan QCI (Kuantum İletişim Altyapısı) hem de Amerikan senatosunda bekleyen bir yasa olan QNIA’deki (Kuantum Ağı Altyapı Girişimi) gelişmeler bu senenin özellikle kuantum internet açısından ciddi gelişmelere gebe olabileceğine işaret ediyor.
Yazılım geliştiriciler için bu alanda özellikle açık kaynak üzerinden QOSF (quantum open source foundation) gibi oluşumların ve unitary fund gibi küçük fon sağlayıcıların oluşturmaya çalıştığı ekosistem kesinlikle incelenmeye değer. Ayrıca alana giriş yapmak isteyenler için IBM’in Coding with Qiskit ve QOSF tarafından düzenlenen Quantum Software Talks serileri faydalı içerikler barındırıyor. Bunlar dışında 2021’de cihazdan bağımsız (hardware agnostic) ve cihaza bağımlı (hardware dependent) algoritmalar arasındaki ayrımın daha belirgin şekilde ortaya çıkması bekleniyor.
Ziyahan Albeniz
Cyber Security Researcher
Naçizane görüşüm son zamanlarda revaçta olan serverless, event-driven vb. yazılım geliştirme yaklaşımları, son günlerde konuştuğumuz zafiyetlerin peyda olacağı noktalara dair ipuçları barındırıyor. Uygulamalar, hep kendi backend sunucuları hem de iş birliğinde bulundukları sistemlerle API’lar vasıtasıyla konuşuyorlar. Bu, yeni bir saldırı düzeyi demek ve her yeni saldırı düzeyi gibi yeni bir tehdit modellemesini de hak ediyor. Bu yüzden olsa gerek 2019 yılında OWASP, API’larda vuku bulabilecek zafiyetleri ayrı bir liste olarak ele almayı uygun gördü: OWASP API Security Top 10: https://owasp.org/www-project-api-security/.
API Security hakkında müstakil konferanslar düzenleniyor, benim de takip ettiğim 42Crunch tarafından hazırlanan API Flaws newsletter’ı mühendislik yatırımları neredeyse az gelişmiş ülkelerin ekonomilerine eşit olan teknoloji devlerinin dahi API altyapılarında ortaya çıkan zafiyetleri inceleyen önemli bir liste. Meraklılarının bu kaynağı takibe almalarını öneririm.